29.05.2010

Kadın Sığınma Evleri Projesi

Çok yakında bitecek olan bir proje

Projenin Amacı

Kadın Sığınmaevleri Projesi, ülkemizde kadınların insan haklarının korunmasına katkıda bulunmak ve şiddete uğrayan kadınlara yeterli düzeyde koruma sağlamak üzere, belediyelere kadın sığınmaevi kurup işletme konusunda destek vermeyi amaçlamaktadır.
Proje, özellikle Belediyeler Kanunu’nun 50 binden fazla nüfusu olan belediyelere verdiği kadın sığınmaevi açma ve işletme görevinin yerine getirilmesine destek olmayı amaçlamaktadır.

Projenin Hedefleri
1. Bileşen: Sekiz ilde en iyi koşullarda hizmet verecek şekilde projelendirilmiş sekiz ayrı kadın sığınma evininin inşa edilmesi;
2. Bileşen: İnşaatların yapım sürecinin kontrolü;
3. Bileşen: İnşa edilen kadın sığınmaevlerinin, kalacak kadınlarla çocuklarının ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde tefriş edilmesi;
4. Bileşen “Kadınlara Yönelik Koruma Hizmetlerinin Geliştirilmesi Projesi”: İşletmeye hazır hale getirilmiş sığınmaevlerini özel olarak eğitilmiş personelle hizmete sokulması, söz konusu illerde kadınlara yönelik koruma hizmetlerinin geliştirilmesi ve kamuoyu duyarlılığının artırılması.

Projenin Tarafları
Kadın Sığınmaevleri Projesi’ni, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliği’nin mali, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA)’nun da teknik desteği ile yürütmektedir.
Mimari proje, İçişleri Bakanlığı tarafından, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ile ülkemizin şiddete uğrayan kadınlar için kadın danışma merkezleri ve sığınmaevleri hizmetlerinde uzmanlaşmış üç kadın kuruluşundan danışmanlık desteği alınarak gerçekleştirilmiştir.
İnşaat ihalesi ise Hazine Müsteşarlığı’nın Merkezi Finans ve İhale Birimi tarafından yapılmaktadır.
Proje’nin dördüncü bileşeni olan “Kadınlara Yönelik Koruma Hizmetlerinin Geliştirilmesi Projesi”, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu-UNFPA tarafından oluşturulan Proje Koordinasyon Birimi eliyle uygulanmaktadır. Bu Koordinasyon Birimi başkent Ankara’da, İçişleri Bakanlığı binasında faaliyet göstermektedir.
Proje kapsamında gerçekleştirilecek eğitimlerden, şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmetleri sunan tüm kuruluşlar yararlanacaktır.

Proje İlleri
Ankara;
Antalya;
Bursa;
Eskişehir;
Gaziantep;
İstanbul;
İzmir;
Samsun.
Projenin Uygulama Süresi ve Bütçesi
Kadın Sığınmaevleri Projesi’nin toplam bütçesi 11,8 milyon Euro’dur. Bu tutarın 2.250.000 Euro’luk bölümü İçişleri Bakanlığı bütçesinden karşılanacaktır. İnşaatlar ihale sonuçlandıktan sonra en çok bir yıl içinde tamamlanacaktır.
Bütçesi 1,36 milyon Euro olan dördüncü bileşen (Kadınlara Yönelik Koruma Hizmetlerinin Geliştirilmesi Projesi), Mart 2008’de başlamıştır ve 2010 yılı Kasım ayında sona erecektir.

“Kadınlara Yönelik Koruma Hizmetlerinin Geliştirilmesi Projesi”nin Hedefleri
Proje kapsamındaki illerde;
  • İnşa edilip hizmete girecek olan sığınmaevleri ile bu evlerle ilgili danışma merkezleri ve telefon hatlarında çalışacak kişilerin eğitimi;
  • Kolluk, sağlık ve adalet hizmetleri, sosyal hizmetleri gibi alanlarda şiddete uğrayan kadınlara doğrudan hizmet sunan kamu personeli ile kadına yönelik şiddetle mücadele amaçlı kadın kuruluşlarının bilgi ve beceri ihtiyaçlarının tanımlanması ve modern hizmet sunumlarının sağlanması;
  • Konuyla doğrudan ilişkisi olmayan kamu çalışanları ve sivil toplum örgütlerinin kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda bilgi ve duyarlılıklarının artırılması;
  • Medya çalışanlarının bu mücadeleye desteğini artırmak üzere bilgilendirilmesi;
  • Özellikle muhtar, öğretmen, usta öğretici, toplum merkezi görevlileri, imamlar gibi kanaat önderleri arasından eğiticiler yetiştirilerek, kamuoyunun, kadına yönelik şiddetin önlenmesine ve şiddet mağdurlarıyla çocuklarının yeni bir hayat kurmalarına destek ve ilgilerini artıracak şekilde duyarlı hale getirilmesi;
  • Kadına yönelik şiddetle mücadele amaçlı il/ilçe koordinasyon komitelerinin güçlendirilmesine ve yerel yönetimlerle kadın kuruluşları arasında işbirliği mekanizmalarını oluşturmaya katkıda bulunacak sosyal diyalog çalışmaları;
  • Kamu kuruluşlarının kayıt sistemlerinin güçlendirilmesi;
  • Uygulamaların gelecekte de devam etmesini güvence altına alacak “ileriye dönük stratejiler”in oluşturulması;
hedeflenmektedir.

Neden Bu Sekiz İl?
Proje kapsamındaki sekiz ilin seçilmesinde etkili olan faktörler şunlardır:
  • İlgili Belediyenin Proje’den yararlanarak sığınmaevi, danışma merkezi ve telefon hattı kurmaya istekli olması;
  • İlin Vali, Belediye Başkanı ve çeşitli düzeylerdeki diğer karar vericilerinin konuya duyarlılığı;
  • Kadın danışma merkezleri, sığınmaevleri ve acil telefon hatları alanında uzun yıllardır çalışmalar yürüten üç kadın kuruluşunun önerileri;
  • İllerin ülke genelindeki coğrafi dağılımı;
  • Ulaşım imkânlarının yeterliliği;
  • Güvenliğin sağlanma kolaylığı.

Kaynak

26.05.2010

Sığınma evleri yazı ve bir kaç örnek

Kadınlar haklarını bilmiyorlar. Tabii ki söz; tek bir noktada kadınların bu yasal haklarını bilmeme ve kullanmamalarındaki etkisi yine kadınla bağdaştırılamaz. Burada gerek polis, gerek vatandaş, gerekse devlet görevlileri üzerlerine düşen görevleri doğru biçimde yapmaları, toplumsal duyarlılığın geliştirilmesine yardımcı olacaktır.

Komşu kollama sistemi benim yaşadığım işde, yani Antalya da çok etkin bir şekilde kullanılmakta. Bu çok sevindirici bir haber elbette. Ama yine bu ilde bazı trajikomik ve cahil olaylar da yaşanmakta. Mesela geçenlerde aklıma gelen bir haberi doğrulamak için araştırınca şu sonuçla karşılaştım. “Antalya’ da mahallelerine KADIN SIĞINMA EVİ yapılmasına halktan tepki gelmiş. Valiliğe başvuran 600 kadar mahalleli imza toplayıp bu yapıma karşı çıkmışlar.” Bahaneleri ise “gelecek kadınların düzgün aile insanı olacağını sanmamaları, onların arkasından bir sürü belalı insanın da geleceği ve şiddetin artacağı” Üstelik bazısı yerine başka bir merkez yapılmasını isteyip “en önemli sorun varken kadın sığınma evi yapıyorlar” diye tepki göstermiş. *

Şaka gibi değil mi? Değil ama… Sığınma evi yapılsa idi oradaki kadınlar aşağılanacak, kötü gözle ve önyargı ile bakılacaktı. Normalde yırtındığımız Avrupa Birliğinde bile her 7.500 kadın ve kız çocukları için sığınma evi açılmasını öngörüyor. Bunun dışında Birleşmiş Milletler'in 1993 tarihli Bildirgesi, yönetimlerin kadına yönelik şiddetin önlenmesi için bütçelerinden gerekli payı ayırması görevini vurguluyor. Biz ne yapıyoruz? akıl almaz bir biçimde suçlayıp, insanları yaftalıyoruz.

Hadi biraz mola verip bu mahalle halkını biraz es geçelim. Zamanında Ankara Büyükşehir Bel. Başk. Melih Gökçek 2003 yılındaki bir açıklamasında aynen şu sözcükleri söylüyor. "Sığınma evleri açıldıktan sonra neye dönüştü biliyor musunuz? Bunu burada açıklayamam, çünkü burada hanımlar var" * Güler misiniz, ağlar mısınız? Koskoca belediye başkanı, üstelik bu tarz sığınma evlerini destekleyeceği yerde yeren bir insan... Belediye kanunlarına bakacak olursak her 50.000 den fazla nüfusu olan belediyelere verdiği kadın sığınmaevi açma ve işletme görevinin yerine getirilmesine destek olmayı amaçlamakta. Diğer yandan bir belediye başkanı bu evleri fuhuş yuvası olarak suçlamakta! 

 
* Ben ulaşabildiğim çeşitli kadın sığınma evlerinin, sosyal hizmetlerin, merkezlerin telefonlarını alfabetik olarak eklemeye çalıştım. (Eğer atladığım yada değişen numaralar olur ise bilgilendirirseniz sevinirim. Ve yine ekleme yapılacak numaraları bir başlık altında toplayabiliriz.)

Ankara Kadın Dayanışma Vakfı (0312) 435 00 70-430 40 05/06
Ankara Barosu Kadın Dayanışma Merkezi (0312) 311 51 15
Ankara Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (Sığınak) (0312) 418 66 62
Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi (0242) 248 07 66
Antalya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (0242) 243 44 75
Adana Kadın Sığınmaevi ve Koruma Derneği (322) 351 51 12
Bursa Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (Sığınak) (0224) 327 76 45
Çanakkale Kadın El Emeğini Değerlendirme Derneği Kadın Danışma Merkezi (0286) 217 06 03
Denizli Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (Sığınak) (0258) 262 27 17
Diyarbakır KAMER (Kadın Danışma Merkezi) (0412) 224 23 19
Diyarbakır SELİS Kadın Danışmanlık Merkezi (0412) 224 77 28 224 68 99
Diyarbakır Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (0412) 228 56 84
Eskişehir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (Sığınak) (0222) 217 46 05-06
İstanbul Küçükçekmece Belediyesi Kadın Sığınmaevi (0212) 624 31 15
İstanbul Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı (0212) 292 52 31
İstanbul Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (0212)511 42 75...
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı (0212) 635 11 79
İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi (0212) 292 77 39
İstanbul Barosu Kadın Hakları Hukuki Danışmanlık (0216 414 68 53)
İstanbul SHÇEK ALO ÇOCUK (Sokakta kalan ve gidecek yeri olmayan çocuklar için)
(0212) 534 86 72
İstanbul Cinsel Suçlar Birimi (0212) 522 08 80
İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi (0232) 463 27 88
İzmir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (0232) 445 71 83
İzmir Karşıyaka Kent Meclisi Kadın Dayanışma Merkezi (0232) 330 58 18
Mersin Bağımsız Kadın Derneği (0324) 336 50 92
Samsun Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (Sığınak) (0362) 435 59 45


Efsa...

25.05.2010

Bayan mı? Kadın mı?

KA-DER Basın açıklamasıdır;

“Bayan” değil “kadın”ız, Türkiye Basketbol Federasyonunu destekliyoruz...
Türkiye Basketbol Federasyonu’nun “Bayanlar Ligi”nin adını “Kadınlar Ligi” olarak değiştirmesini destekliyoruz. Aldıkları bu “devrimsel” karar nedeniyle kendilerini tebrik ve takdir ediyoruz. Tüm spor dallarındaki federasyonları da “kadınlara” “bayan” değil “kadın” demeye davet ediyoruz. Kadınlara “sözde” nezaket icabı “bayan” denmesi, hem kadın cinsine hakarettir hem de Türk dili kurallarına aykırıdır. “Bayan” bir cinsiyeti ifade etmez, bir hitap kelimesidir. Kadına “bayan” demek erkek egemen toplumun kadınları toplumsal statülerine göre kategorilere ayırarak kadın bedeni üzerinde tahakküm kurma arzusundan ileri gelmektedir. Kadınlara “bayan” denmesinin asıl nedeni kadın kelimesinin “bekaret zarı” (kızlık zarı!) ile ilişkilendirilmesidi r. Bu zihniyet, “bekaretini” kaybedene kadar kadınları “kız” olarak tanımlar. Kız çocuklarına “kendini (bekaretini) evleneceği erkeğe saklaması gereken biri” olduğunu öğretir. Oysa, bugün ve geçmişte pek çok kadın bekaret zarı nedeniyle şiddete uğramış, işkence görmüş hatta öldürülmüştür. Basketbol Federasyonunun kararına karşı çıkanlar, kadın kelimesinin kızları rencide ettiğini iddia ediyor. Asıl bu eleştirileri yapanlar kadınları rencide etmekte, kadınlara çeşitli sıfatlar takarak (avrat, bacı, karı, kız, bakire vs) sınıflara ayırarak “kendi iktidar gücünü” artırmaya çalışmaktadır. Kadınlara “bayan” demek ayrımcılıktır, kadının insan haklarına aykırıdır. Tüm kurum ve kuruluşları kadınlara “bayan” demekten vazgeçmeye çağırıyoruz. "

18.05.2010

Aile içi şiddet artık ailenin içinde kalmamalı!

Kadınlar yazıyor' un varoluş amacında şiddet, taciz, boşanma, bilinçli çocuk yetiştirme ve bu gibi içinde kadını kapsayan tüm konularda, onlara yalnız olmadıklarını, bir tek onların başına gelmediklerini hatırlatmaktı. Çünkü malum biz toplum yapısı olarak çoğu durumda felaket tellallığı yapmakta ve başımıza gelen felaketlerin en kötüsünü bizim yaşadığımıza dair fikir yürütmekte ustayızdır.

İstediğimiz birçok şey var aslında. Benim için öncelikli olarak aile içi şiddet, artık cidden ailenin içinde kalmamalı mesela. Aslında kadınlar bu durumdan kurtulmak için bir adım atmaya aslında çok istekliler. Ama ne yapacaklarını bilemez bir haldeler. Kocasından veya ailesinden daha fazla dayak yiyeceğinden korkuyorlar. Çünkü kendilerine yeterince güvenmiyor, korkuyor ve kendilerini suçlu hissediyorlar. Çocuklarını düşünüyorlar, anne babalarını, "nerelere sığınırım" ı düşünüyorlar.

Bu konuya dayanarak önceki yazılarımın çoğunda "bilgilendirme" etiketi altında yasal durumda yapılacak hareketleri, ilgili konunun altında ekledim. Bazen yasal mevzuatların sürüncemeli olduğunu, böyle durumlarda üzerine basa basa direterek neler yapılması gerektiğini de parantez içinde belirttim. Özellikle bu durum şiddet gören kadınlarımızın karakola başvurduklarında, polislerin yuvayı bozmamak adına bilinçsizce evlerine geri gönderdikleri ve uzlaşma yoluna gittikleri durumlarda yaşanmaktadır.

Keza bakın kocasından duygusal veya fiziksel şiddet gören kadın, boşanma durumunda hayatının ne yönde ilerleyeceğini düşünür ister istemez. Maddi, manevi kaynaklarını bulması kolay değildir onun için. Hele ki uzun yıllar çalışmamışsa. Boşandığı takdirde düşebileceği ekonomik sıkıntı onda birkaç olumsuz düşünceyi doğurmaktadır. Ya zorla şiddet görmeye devam edecek, ya da boşanıp bir dönem maddi, manevi sıkıntı çekecek. Bu noktada büyük bir ikilemde hissedecektir kendini ve cesaretlendirilmek ister. Bu cesaret verici unsurlar bazen ailesi olur, bazen arkadaşları, çocukları. Bazen ise sağlık, sosyal ve görsel iletişim yöntemlerinden biri.

Konuyu çok uzatmadan sonlandırayım kelimelerimi, Yani arkadaşlar kadının asıl duymak istediği şey, bu dünyada yalnız olmadığını bilmektir. Bu şekilde olup da hayatını düzene sokmuş birçok hemcinsi vardır kadının. Bu olumsuz düşüncelerden bir tanesini olumluya çevirmek için desteğe ihtiyaç duyabilir. Lütfen bunu çevrenizde ki kadınlardan esirgemeyin.

Güzel günler diliyorum.
Efsa.


* Üstün Dökmen in güzel bir sözü var. bir sonraki yazı onun üzerine şekillenecek sanıırm.
"Töre cinayet işletmez, töreyi algılama biçimi cinayet işletir" Konu hakkındaki göüşlerinizi kadinlaryaziyor@gmail.com adresinden bize ulaştırabilir yorumlarda bulunabilirsiniz.

2.05.2010

Kadınların Erkekleşmesi

Garip bir başlık oldu belki ama anlatacaklarım önemli.

Kırmızı giydiğiniz ya da kırmızı renkli makyaj malzemeleri seçtiğiniz için ya da saçınızı kırmızıya ya da sarıya boyattığınız için "kötü kadın" , "hafif kadın" olarak görüldüğünüzü hissettiniz mi hiç, hatta bunu açıkça belirten oldu mu size.? Yoksa siz bu tür kadınsılıklardan uzak durduğunuz için bal gibi de yaşayanlardan mısınız? "Aaaa ben makyaj yapmıyorum, ne o öyle ya çok basit gösteriyor insanı" mı diyorsunuz yoksa?
Makyajın insanı yaşlandırdığı söyleniyor, olabilir, kendinizi yaşlanmaktan korumak için makyaj yapmıyor olabilirsiniz buna bir şey demem, ama sırf makyaj yapmadığınız için makyaj yapan kadınları gizli gizli aşağılayanlardan mısınız yoksa?
Yoksa kadının halka küpesi ne kadar büyükse beyni o kadar küçüktür diyenler misiniz?
Saçı uzun aklı kısa diyeniniz de vardır belki hâlâ?

Uzun zaman erkek gibi giyindim ben. Bol pantolondan şaşmadım, bol gömlekler ya da kazaklar giydim. Makyaj yapmadım, yapanları da gizli gizli suçladım. Lise ve üniversitenin ilk iki yılı böyle geçti. Sonra ergenliği üstümden attığım için değil, sadece daha iyi düşünebildiğim için bu saçmalıktan vazgeçtim. Ama kolay vazgeçilmiyor. Bu seneye kadar pantolondan da vazgeçemedim, etek giymekten kaçındım. 
Ne oldu da değiştim peki?
Çünkü düşündüm. Neden kadın olmaktan korktuğumu/korktuğumuzu düşündüm.Bunun sonucunda toplumun gizli bir baskısını daha yakaladım. Kadınlar, erkek egemen sokakta, iş yerinde ve hatta her yerde kadın olmaktan çekiniyor çünkü ancak erkekleştiği zaman buralarda kabul görebiliyor. Kadın gibi olduğu zaman, "hafif kadın" , "kolay kadın" "hiçbir şeyden anlamayan kadın" damgası yiyor hem de kadın olmayı başaramamış hemcinsleri tarafından bile.
İş yerinde bir gün, kırmızı ojelerime şöyle bir yorum geldi, personel şefi tarafından: 
- Hımmm yatak odası rengi..
Cevabımı verdim bitti.
Ertesi gün, siyah oje sürdüm ve ojelerimi gösterip,
-Bu renk de kederi, ölümü, acıyı falan çağrıştıyordur size, umarım etkilenmediniz?
dedim. Cevap vermedi.
Ertesi gün yine kırmızı oje sürdüm ve çekinmeden canımın istediği her renk ojeyi denedim çalıştığım süre boyunca. -Merak etmeyin, kovulmadım, başka bir iş için kendim ayrıldım, daha sonra-

Kırmızı oje sürmeyi bıraksaydım eğer, bu mücadeleyi kaybetmiş olacaktık. Kırmızı ojeli başka kadınları gördüklerinde "hafif kadın" demeye devam edeceklerdi ama ben yılmadım, eğittim onları. Vazgeçmemek esas.

Bunun dışında da saçımla, makyajımla, seçtiğim renklerle çok zor durumlarda kaldım ama hiçbir zaman yılmadım.
Ve zamanla birkaç yıl önce düşündüğüm o konuda ne kadar haklı olduğumu gördüm. Erkekleştirilmeye çalışıyoruz toplum tarafından:
"Merve Hanım, küpeleriniz çok büyük"
"Ayşe Hanım, bu rengi bir daha kullanmayalım, müşterinin dikkatini çekiyor."
"Yeliz Hanım, bileklerinizdekiler de maşallah."
daha neler neler..
Bu yaşadığım olayların da desteğiyle, saçlarımı uzattım, tırnaklarımı uzattım, makyaj yapmaya başladım, takılar taktım, canım istediği zaman topuklu ayakkabı da giydim.

Daha önce çok defa söylediğim bir şey var: Kadın sorununun özellikle kentlerdeki en büyük nedeni kadınlardır. Hangi kadınlar? Erkeklere inanmış, onların hayatında erkek rolü almış kadınlar. Sadece kocasına/sevgilisine dişi olan ama onun dışında herhangi bir erkekten farkı olmayan kadınlar. Bu kadınlar, kendilerine benzemeyen diğer kadınları yani kadın olmayı seçmiş kadınları aşağılama, ezme, onlara çeşitli zorluklar çıkarma gibi görevler edinmişlerdir.
Amaç erkek tarafından erkek dünyasına kabul edilmektir, erkekler kadınları eleştirdiği zaman koşa koşa giderek düşünmeden erkekleri onaylarlar. Çünkü artık bu kadınlar, "erkekleşmiş kadınlar" ya da şöyle demeli "Toplumun erkekleştirdiği kadınlar"dır. 
- "Kadınların kadın haklarından bahsetmesini hep komik bulmuşumdur."
- "Kadın haklarını savunanlar ezik insanlardır."
- "Kadınlar kendileri eziktir zaten, ezik edebiyatını çok severler."
diyen kadınları bilgilendirmekle uğraşıyoruz hâlâ. Üstelik bunu söyleyen kadın, kendini toplumda herhangi bir yere koyamadığını, kendi cinsiyetine özgü ve içinden gelen davranışları bile dilediğince yaşayamadığını göremeyecek kadar erkekleşmiştir. Bu erkekleşmenin sonucunda da, erkekleşmeyi reddeden kadınlar hakkında 'Bir elinde ayna, bir elinde cımbız' yorumunu rahatlıkla yapabilir. Halbuki kitap okuyan kadınlar da kaşlarını alabilir, akademisyenler de makyaj yapabilir, yazarlar şairler maniküre gidebilir. Bunların hepsi olur ve kimse bunları yaptığı için bilgisinden, kültüründen bir şey kaybetmez. 

Şu bilgiyi de vermem lazım, bahsettiğim "erkekleşmiş kadınlar"dan bazıları bunu farkında olmadan toplum gizli olarak emrettiği için ya da kadın olma mücadelesinde yine farkında olmadan pes ettiği için yaparken, bazıları az önce de belirttiğim gibi tamamen erkekleşmeyi seçmiş, toplumda yer edinmenin en kolay yolunun bu olduğuna kanaat getirmiştir. Üstelik bu durumun böyle olmadığını, aslında kadın gibi davranabileceğini ya da davranması gerektiğini özellikle belirttiğimizde, "Ben böyleyim zaten." "Ben böyle giyinmeyi tercih ediyorum zaten" gibi savunmalar getirebilmekte. Yani farkında olamama durumu.

Yazın ortasında bot giyip uzun siyah gömleğimle erkek gibi rahat dolaşmak yerine, kırmızı rujumu, kırmızı ojemi sürüp kadın gibi giyinip mücadele ederek de olsa kendim olmayı ve erkekleri eğitmeyi tercih ederim. Kızım için.. Kızlarınız için..


Ekleme: Yılmaz Erdoğan edasıyla sorup 7-12 yaş çocuklara hitap ediyormuş gibi görünmek istemezdim ama açıklama yapmam farz oldu.
Ben eskiden erkeksi giyiniyordum evet, düşündüm bunun kolaya kaçmak olduğuna kanaat getirdim ve o gün canım oje sürmek istiyorsa oje süreceğim, makyaj yapmak istiyorsa makyaj yapacağım dedim. Her gün etek giyip dolaşmadığım gibi her gün pantolon da giymiyorum. İçimden geleni, dışarıdan gelen tepkilere aldırmadan giyiyorum, kullanıyorum.
Kimseye gidin de makyaj yapın aman aman süslenin demiyorum ama kırmızı giyenler "kötü kadın" "hafif kadın" değildir derken anlatmak istediğim gibi, canınız kırmızı giymek istiyorsa giyin diyorum.
Engellemelere aldırmadan içinden geleni yap diyorum.

Bu eklemeyi yapmak zorunda kaldığım için de özür diliyorum.