24.12.2010

Duyuru / Kadın Girişimcisi Yarışması

Garanti Bankası, KAGİDER ve Ekonomist Dergisi’nin ortaklaşa düzenlediği ve bu yıl 5.si gerçekleştirilecek olan 2011 Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’na başvurular başladı.


Yarışmaya Son Başvuru Tarihi: 30 Mart 2011

Ödül Töreni: 2 Haziran 2011

Kadın Girişimci Yarışmasına Başvuru Koşulları:

* Türkiye’de yaşıyor olmak
* Firma/şirketinde hakim ortak olmak yani çoğunluk hissesine sahip olmak.
* Firma/Şirket cirosunun yıllık olara 25 Milyon TL.nin altında olması gerekmektedir.

Yarışmada 3 ana dalda ödül verilecek. Bunlar;
Türkiye’nin Kadın Girişimcisi (Ödülü:20.000TL.),
Türkiye’nin Gelecek Vaat Eden Kadın Girişimcisi(Ödülü: 15.000TL.)
ve Türkiye’nin Yöresinde Fark Yaratan Kadın Girişimcisi(Ödülü:15.000TL.).

Özellikle bu 3.ödül alanı seçimini çok başarılı buldum ve büyükşehirler dışındaki alanlardan da kadın girişimci katılımının bu sayede artacağını düşünüyorum.

Ödül ve yarışmayla ilgili daha detaylı bilgiyi ve katılım için başvuru formunu, Türkiye’nin Kadın Girişimci Yarışması’nın web sitesinde görebilirsiniz.

www.kadingirisimciyarismasi.com

21.10.2010

İz Bırakmadan

İz bırakmak denince aklınıza ne geliyor?

Dünyada geçen sayılı günleriniz içinde ardınızda bıraktığınız birkaç mektup, biraz fotoğraf, sanal dünyanın sosyal paylaşım platformlarında paylaştığınız kısa günceleriniz, yaratıcı yönünüz güçlüyse ve şanslıysanız tanınır imzanızla süslü resimler, kitaplar ya da filmler, hayat izin verirse güzel bir evlilik, çocuklar, torunlar, mutlu ve mutsuz ilişkiler, dostların kulağına küpe olacak birkaç bilge cümle, hayatınıza değen birileriyle paylaşılmış ortak anlar mı?

Dışarısı yağmur çamura bulanmışken sırılsıklam evinize girdiğinizde, paspasın silmelere yetmediği çamurlu izleri antredeki kilimin üzerine bulaştırmak mı?
Gerçek ve mecaz anlamlarıyla, iz bırakmanın yaşama farklı yansımaları mı?
Bu kadarsa, şanslısınız.

Abu Dabi’li ya da Dubai’li bir kadın olsaydınız, kocanız sizi ve çocuklarınızı “terbiye etmek” için fiziksel şiddetle cezalandırdığında, bir yandan içiniz kanarken, “dışınızda” da bu darp anının kanlı izleri kalmış mı, bu izleri sürerek hukuki hakkınızı arayabilir misiniz diye düşünüyor olabilirdiniz.
(Birleşik Arap Emirlikleri Federal Yüksek Mahkemesi, bir erkeğin, karısını ve yetişkin olmayan çocuklarını "iz bırakmadan" dövebileceğine hükmetti.)

Pakistan’lı bir genç kız olsaydınız, gönül düşürdüğünüz adamın kalbinde bıraktığınız izler, onun sizi, ama sadece sizi seçerek evlenmesine yetmediği için, aileniz kaderinizle ilgili başka planlar yapmış olduğu için, şeriat hukuku öyle uygun gördüğü için, düğün gününüzü, evinizi ve yaşamınızı bir başka gelinle daha paylaşmak zorunda kalabilirdiniz.
(Pakistan'da iki aşkı arasında kalan ve hangisini tercih edeceği konusunda bir türlü karar veremeyen genç, sonunda aynı gün iki aşkıyla birden evlendi.)

İran’lı, İngiltere’de yaşayan bir kadın olsaydınız, kocanız, siz akla gelebilecek onlarca sebeple onunla birlikte olmak istemediğiniz bir gün, size zor kullanarak tecavüz etseydi, siz bunu hukuken suç sayan bir ülkede yaşıyor olmanıza rağmen, hangi akla hizmetse 2 yıldır Müslümanların ağırlıkta olduğu 5 büyük kentte şeriat mahkemeleri de resmi karar organları olarak görev yapıyor ve konuya ilişkin sizi suçlayan fetvalar veriyor olduğu için, boynunuzu büküp dudaklarınızı ısırarak, acıtılarak, “helaliniz” tarafından tecavüze uğramaya devam edebilirdiniz.
(İngiltere’deki İslami Şeriat Konseyi Başkanı Şeyh Malana Ebu Sayid, evlilik içi tecavüzün suç kapsamına girmeyeceğine ilişkin fetva verdi. Ebu Sayid, cinsel ilişkinin evliliğin bir parçası olduğunu söyleyerek, eşleri tarafından tecavüze uğradığını iddia eden kadınları yalancılıkla suçladı.)

Ben Türkiye’li bir kadınım. Bir yandan güçlü, geniş, derin, özel, çağdaş bir medeniyetin; öte yandan kararsız, yüzünü hangi yöne çevireceğini bir türlü çözememiş, karanlığın kıyısında duran bir coğrafyanın kızıyım.

İz bırakmak aklıma sadece sanatsal-yaşamsal dokunuşları, bir de yağmuru getiriyor diye şükran duyan, güçlü ve özgür duruşum; hümanist, feminizan, bilinçli aklımla çarpışınca yerle yeksan oluyor. Derin bir empati ve acıma duygusu, yükselen bir feryat gibi gündemle beslenen bir endişeye dönüşüyor.

Bu endişeli pencereden bu dehşet haberlere, haberlerin çeşitli gazetelerin internet sitelerinde okurlar tarafından yorumlanışına bakınca, rahatlamak şöyle dursun, şekilci yaklaşımlardan daha da irkiliyorum.

Bu haberlerin istisnasız tümünün altında, haberin insani boyutunu hiçe sayan yorumlar, haberin kendisini unutup, birbirinin yaşam biçimine sataşmalar almış gidiyor.

Birileri, bu haberleri açıklamaktan fersah fersah uzak bir tepkiyle, “türbana evet derken düşünecektiniz”lerden, diğer birileri, laiklik yandaşlarının şeriat hukukuna karşı çıkarak nasıl korkunç günahlara davetiye çıkardığından dem vuruyor.

İnanç ve erdemin ne kadar hoyratça tüketildiğini, yılların kötü yönetimiyle iyice azdırılarak nasıl dünyevi simgelere indirgendiğini düşünüyorum.

Özenle itildikleri uzak kutuplarda rüzgarları eken ekene...Bilmezler mi ki bu topraklarda rüzgar ektirenler şerbet içerken, rüzgar ekenler fırtına biçiyor?

Yazan: Eliza Doolittl
Kaynak:

19.08.2010

Cinsel Taciz ve Basit Tehdit

2005 yılında yaklaşık bir ay süren ve zaten uygunsuz bulduğum telefon sapıklığı sınırlarını dahi aşan bir şekilde hem ev hem cep telefonumdan taciz edilmelerim üstüne İzmir Adliyesine gidip şikayet dilekçesi veriyorum... Kişi kimdir bilmiyorum...
Aradan 5 yıl geçiyor ve İstanbul'da evimin bağlı bulunduğu bölge karakolundan bir telefon alıyorum; 'Hakkınızda tutuklama emri var, mahkemeye gitmeniz gerekli" diye...
Ben bir panik soluğu söz konusu mahkemede alıyor ve öpreniyorum ki 5 yıl önceki şikayet dilekçesi ile ilgili olarak ifade vermem gerektiği için tutuklama kararı çıkmış hakkımda...
Taciz ve Tehdit ediliyorum diye yapılmış bir başvurunun sonucunu 5 yıl sonra alıyorum yani...
İfade veriyorum .. Kişinin kim olduğu saptanmış, ismi tanımıyorum.. İfade verirken diyorum ki "Güvenliğim açısından şimdiki telefon ve adres bilgilerimin karşı tarafa bildirilmemesini talep ediyorum"... "Olmaz" diyorlar..."O zaman sadece iş adresimi kullanalım" diyorum, "tamam" cevabını alıyorum...
Aradan 1 ay geçiyor dava sonuçlanmış karar gelmiş evime... Kişi bugün hala İstanbul'da Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuda çalışan bir personel...ve Cinsel Taciz ve Basit Tehdit" suçlarından yaklaşık olarak 4500TL ceza almış...
5 yıl sonra da olsa yine de güzel bir haber diye düşünüyorum.. Kadın olduğum için maruz kaldığım bu durumu cezai bir yaptırımı olması sevindirici...
Ancak;
kararda bütün kütük bilgilerim ev ve iş adresim ve yeni telefon numaramda yazılmış....
Ve telefon sapığı bu karar aracılığı ile evime geliyor, iş yerimi arıyor... ve savcılık bana güvenliğinizle ilgili sıkıntınız varsa bir daha başvurun diyor...
*ne için başvurmalıyım;
* tehdit ve taciz suçlarından suçlu bulan mahkemenin kendisi olup hedep gösterir gibi karşı tarafa benim bütün bilgilerim verildiği için mi?
*ataerkil zihniyetin yetiştirdiği kişilere kadına bunu yapma hakkını meşru kalan toplumsal yapı için mi?
*adamla uğraşıyormuş gibi olup daha fazla kendi can güvenliğimi riske atmak için mi?

herşeye rağmen bunun iyi bir gelişme olduğunu düşünüyor ve başınıza böyle bir olay gelmesi halinde buna izin vermemenizi tavsiye ediyorum....

Hoş'a Yakın Kalın.:))

29.06.2010

Bakan Dinçer: "Yüz Kadından 76'sı Evde"

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer'in de katılımıyla "Kadının Çalışma Hayatına Katılımı ve İstihdamının Artırılması" konulu bir toplantı düzenledi.
Bakan Dinçer, kadınlara yönelik ayrımcılığı ortadan kaldırmak için çalıştıklarını belirtti.

"Sadece teşvik yetmez"
Kadınların istihdamını artırmaya yönelik çalışmaların yalnızca "teşvik"le başarı sağlamayacağını belirten Dinçer, "Yapısal sorunları çözecek stratejiler geliştirmek ve bununla uyumlu teşvik politikaları ortaya koymak gerekir" dedi. Dinçer, kadın girişimciliğinin desteklenmesi gerektiğini dile getirdi.

"Malezyanın bile gerisinde"
Bakan Dinçer, kadınların iş gücüne katılımına ilişkin istatistikî bilgiler verdi.
- Kadınların iş gücüne katılımı 2008 itibariyle yüzde 24. Türkiye, Orta Doğu ülkeleriyle aynı grupta. Güney Avrupa ile Latin Amerika ülkelerinin, Malezya'nın bile gerisinde.
- Tarım dışı sektörlerde kadın iş gücüne katılımı İspanya, Portekiz, Güney Kore gibi ülkelerin yaklaşık 3'te 1'i düzeyinde. Mısır, Fas ve Suriye'den iyi konumda.
- Kadınların iş gücüne katılım oranı 1989-2008 yılları arasında yüzde 36,2'den yüzde 24'e indi. Düşüşün en büyük nedeni kentleşme.

Eğitim seviyesindeki artış, iş gücüne katılım oranlarını artırdı
- Zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkmasıyla genç kadınların eğitim seviyelerinde yaşanan artış, iş gücüne katılım oranlarını artırdı.
- Tarım istihdamındaki azalışın yarattığı olumsuz etki, eğitim düzeyindeki artışın getirdiği olumlu etkiyle dengelendi.
- Kadın katılım oranı 2004-2008 döneminde yüzde 23,3'den yüzde 24,5'e yükseldi.
- Tarım dışı işsizlik oranlarının kadınlarda erkeklerden yüksek olmasının en önemli nedenleri, rezervasyon ücretleri, yetersiz iş tecrübesi, cinsiyet ayrımcılığı ve kadın istihdam etmenin işverene yarattığı ek maliyetler.
- Türkiye, ortaokul ve lise mezunlarında kadınlarda yüzde 21,1; yüksekokul ve üniversite mezunu kadınlarda ise yüzde 13,8 ile karşılaştırılan ülkeler arasında en yüksek işsizlik oranına sahip.

Genç erkeklerde Avrupa, genç kadınlarda Orta Doğu'ya yakın
- 15-24 yaş grubu gençlerde 2008 itibariyle iş gücüne katılım oranı yüzde 37.
- Genç erkeklerde iş gücüne katılım yüzde 53,2. Bu oran karşılaştırma yapılan ülkelerin ortalamasına çok yakın. Genç kadınlarda ise yüzde 24,4'le Orta Doğu dışındaki ülkelere göre oldukça düşük..
- İş gücüne katılım oranı 2004'ten 2008'e genç erkeklerde neredeyse sabitken genç kadınlarda yüzde 24'ten yüzde 27'ye yükseldi.

Genç kadın ve genç erkeklerde işsizlik oranı
İşsizlik oranı genç kadınlarda yüzde 22, genç erkeklerde ise yüzde 16 seviyesinde.

Uzun süreli işsizlerin toplam işsizlere oranı yüzde 26,9. Bu oran İtalya, Portekiz, Yunanistan ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerden düşük, OECD ortalamasına çok yakın. (BB/EÖ)

Kaynak

15.06.2010

Kadının çalışma engeli

Kadınlar haklarını bilmiyorlar demiştik değil mi? Hala şiddet görüp bunu kanıksama eğilimi içerisindeler. Boşanamamakta yada boşandığı eşinin şiddet ve tacizine uğramaya devam etmekteler. Neden. Çünkü korkuyorlar. Çünkü sadece kendi başlarına geliyormuş gibi hissediyorlar. Ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilmiyorlar.

Şiddetin o kadar çok yıkıcı bir yanı var ki; başka kadınlarla kıyaslanmak, aldatılmak, tehdit edilmek, sevdikleri ile görüşmeyi engellemek, para harcama yetkisinin kısıtlanması, cinsel taciz, cinsel ilişki baskısı, hakaret... bu saydıklarım sadece bir kısmı. Ve kimse yalanlayamaz, bir kadın bunlardan en az birini  yaşamıştır ilişkisinde. Sonrada bu yaşanmışlıkların üzerinden sözde kadın savunucusu erkekler ahkam keserler, yok şöyle savunurum, yok kadın böyle olmalıdır diyerek. Kolaymış gibi görünür yaşananlar... Kolaymış gibi ayağa yeniden kalkmalar. O erkekler bile en az bir tanesini yaşatmıştır kadına.

Bir başka gerçek ise; çalışma engelidir. Kadının yapacağı işi bile (izin verildiğinde) ataerkil sistemin bir getisi olarak babanın/abinin/dedenin/eşin söylemesi. Onların seçtiği işte, onların seçtiği çalışma koşullarında, onların seçtiği semtte ve görevde çalışmak zorundalar. Hatta hiç çalışmayıp kırıp dizlerini oturmalılar. Yada bazılarının yöntemi gibi ailenin kadınları çalışıp kocasının içki ve sigarasını almak için uğraşmalıdırlar. "Yan gel yat Osmanlar" böyle otururlar krallıklarında. Sonra da tüm eksiklikler kadına mal edilir.

Dengesizlik nerede başlıyor? Kadınların öncelikli görevlerinin evin dirliğini sağlamak, düzeni korumak, çocuk bakmak, evi çekip çevirmek olduğunu düşündürten ne? Kadınlar neden kendileri için önceden seçilmiş işlerde çalışmak zorundalar?

Hadi bu yukarıda saydıklarım biraz biraz azalmaya başladı. Kadın ekonomik gücünü kazandıkça kişisel gelişimini tamamlamaya ve özgüvenini oturtmaya başladı. Kendi yerini kendi seçebildi. Umuyorum bu bilinçlendirme gün geçtikçe artacak. Ama kadına destek verip "yalnız değilsin" kısmını kadın erkek kimse atlamamalı...



Efsa...

* Bir hırsla yazdım ama imla kuralları varsa uyarırsanız sevinirim. İş yaşamında karşılaşılan güçlüklere başka bir zaman değinmeyi düşündüğüm için, "iş yaşamında kadının yeri" konusunu daha sonraya bıraktım.

2.06.2010

Sperm hırsızlığı

Bugün değinmek istediğim konu Oya ARMUTÇU 14.04.2010 da yazdığı bir yazı üzerine...

İki sevgili arasında “Sperm hırsızlığı” suçu olmaz

"TÜRKİYE birkaç hafta önce Antalya’da, bir kız bebeği dünyaya getirdikten sonra işadamı sevgilisinin “sperm hırsızlığı” yapmakla suçladığı R.A’nın davasını merak ve şaşkınlıkla izlemişti.

Bu olaydan sonra bana mail atan çok sayıda kadın okurum da merak edip “Böyle bir suç olabilir mi?” diye sordular. Yargıtay içtihatlarını araştırıp, hukukçulara danıştım. Hamile kalan R.A’nın eylemi Türk Ceza Kanunu ve Yargıtay içihatlarına göre suç değil. R.A ile sevgilisinin birlikteliği rızaya dayalı olduğu için hukuka uygunluk sebebi var ve suç sayılmıyor. İşin cezai boyutu böyle.

Sperm çarşıda satılmıyor
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyesi Prof Dr Ahmet Kılıçoğlu’na da konunun hukuki boyutlarını sordum. Bakın o nasıl değerlendirdi:
“Sperm çarşıda, pazarda satılan bir ürün değil. Burada artık bir hırsızlıktan sözedilemez. Doğan çocuğun babasının kim olduğunun belirlenmesi istemesine, istememesine, spermlerini reddetmesine bağlı değildir. Önemli olan çocuğun korunmasıdır. Soybağının tespitidir. Çocuk masumdur.

Tazminat davası da olmaz
Evli bir kimsenin eşini başka bir kadınla aldatması ve evlilik dışı çocuk edinmesi farklıdır. Evlilik birliğinde cinsel sadakat hükümlüğü vardır. Bu haksız fiil nedeniyle örneğin evli bir kadın eşiyle ilişkiye giren kadına maddi-manevi tazminat davası açabilir. Ama burada kendisi de doktor olan bu kişinin ‘Sevgilim spermlerimi çaldı. Beni babalığa zorladı’ diye dava açmasını ve kazanma ihtimalini zayıf görüyorum. İstisnai hal var. Cinsel ilişkinin sonuçlarını göze alması lazım. Cinsel ilişkide bulunduğu takdirde, kadının hamile kalabileceği ihtimalini düşünmesi lazım. Cinsel ilişkide bulunup sonra da ‘benim rızam dışında çocuk doğdu, tazminat isterim’ demesi de olmaz.

Evlilik olmasa da soybağı kurulur
Bir kadının rızasıyla ya da rızası dışında çocuk doğmuş olabilir. Artık bu noktada tarafların rızalarına bakılmaz. Ya da rızaları olmaksızın cinsel ilişki sonunda doğan çocuğa ağır sonuçlar yüklenemez. Kadının açmış olduğu davada, çocuğun babasının kim olduğu tıbben tespit edilir. Evlilik olmasa da baba ile çocuğun soybağı kurulur.

Babanın somut olayda olduğu gibi çocuğu istememesi, kadını ‘sperm hırsızlığı’ ile itham etmesi soybağının kurulmasını engellemez. Eğer çocuk bu babadan olma ise bu kişiye bağlanacak ve yasal haklarını kullanacaktır.

Kadının tazminat hakkı da var
Soybağının kurulmasının ardından çocuğun babadan talepleri olacaktır, reşit oluncaya kadar bakılmasını isteyecektir, nafaka talep edecektir. Onun adına bu taleplerde annesi veya vasisi yapacaktır. Evlilik dışı çocuğun velayetini ise anne (R.A) alacaktır. Medeni Kanuna göre evlilik dışı doğuran kadının da haklar vardır. Maddi tazminat, doğum giderlerini, isteyebilir. Ancak, bu sınırsız bir çıkar değildir. Belirttiğim şekilde yasada sınırları çizilmiştir. Babanın bunları kabul etmemesi de önem taşımaz. Mahkeme, yasadaki bu tazminatların da kadına ve çocuğa ödenmesine hükmeder.

* Kaynak

29.05.2010

Kadın Sığınma Evleri Projesi

Çok yakında bitecek olan bir proje

Projenin Amacı

Kadın Sığınmaevleri Projesi, ülkemizde kadınların insan haklarının korunmasına katkıda bulunmak ve şiddete uğrayan kadınlara yeterli düzeyde koruma sağlamak üzere, belediyelere kadın sığınmaevi kurup işletme konusunda destek vermeyi amaçlamaktadır.
Proje, özellikle Belediyeler Kanunu’nun 50 binden fazla nüfusu olan belediyelere verdiği kadın sığınmaevi açma ve işletme görevinin yerine getirilmesine destek olmayı amaçlamaktadır.

Projenin Hedefleri
1. Bileşen: Sekiz ilde en iyi koşullarda hizmet verecek şekilde projelendirilmiş sekiz ayrı kadın sığınma evininin inşa edilmesi;
2. Bileşen: İnşaatların yapım sürecinin kontrolü;
3. Bileşen: İnşa edilen kadın sığınmaevlerinin, kalacak kadınlarla çocuklarının ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde tefriş edilmesi;
4. Bileşen “Kadınlara Yönelik Koruma Hizmetlerinin Geliştirilmesi Projesi”: İşletmeye hazır hale getirilmiş sığınmaevlerini özel olarak eğitilmiş personelle hizmete sokulması, söz konusu illerde kadınlara yönelik koruma hizmetlerinin geliştirilmesi ve kamuoyu duyarlılığının artırılması.

Projenin Tarafları
Kadın Sığınmaevleri Projesi’ni, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliği’nin mali, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA)’nun da teknik desteği ile yürütmektedir.
Mimari proje, İçişleri Bakanlığı tarafından, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ile ülkemizin şiddete uğrayan kadınlar için kadın danışma merkezleri ve sığınmaevleri hizmetlerinde uzmanlaşmış üç kadın kuruluşundan danışmanlık desteği alınarak gerçekleştirilmiştir.
İnşaat ihalesi ise Hazine Müsteşarlığı’nın Merkezi Finans ve İhale Birimi tarafından yapılmaktadır.
Proje’nin dördüncü bileşeni olan “Kadınlara Yönelik Koruma Hizmetlerinin Geliştirilmesi Projesi”, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu-UNFPA tarafından oluşturulan Proje Koordinasyon Birimi eliyle uygulanmaktadır. Bu Koordinasyon Birimi başkent Ankara’da, İçişleri Bakanlığı binasında faaliyet göstermektedir.
Proje kapsamında gerçekleştirilecek eğitimlerden, şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmetleri sunan tüm kuruluşlar yararlanacaktır.

Proje İlleri
Ankara;
Antalya;
Bursa;
Eskişehir;
Gaziantep;
İstanbul;
İzmir;
Samsun.
Projenin Uygulama Süresi ve Bütçesi
Kadın Sığınmaevleri Projesi’nin toplam bütçesi 11,8 milyon Euro’dur. Bu tutarın 2.250.000 Euro’luk bölümü İçişleri Bakanlığı bütçesinden karşılanacaktır. İnşaatlar ihale sonuçlandıktan sonra en çok bir yıl içinde tamamlanacaktır.
Bütçesi 1,36 milyon Euro olan dördüncü bileşen (Kadınlara Yönelik Koruma Hizmetlerinin Geliştirilmesi Projesi), Mart 2008’de başlamıştır ve 2010 yılı Kasım ayında sona erecektir.

“Kadınlara Yönelik Koruma Hizmetlerinin Geliştirilmesi Projesi”nin Hedefleri
Proje kapsamındaki illerde;
  • İnşa edilip hizmete girecek olan sığınmaevleri ile bu evlerle ilgili danışma merkezleri ve telefon hatlarında çalışacak kişilerin eğitimi;
  • Kolluk, sağlık ve adalet hizmetleri, sosyal hizmetleri gibi alanlarda şiddete uğrayan kadınlara doğrudan hizmet sunan kamu personeli ile kadına yönelik şiddetle mücadele amaçlı kadın kuruluşlarının bilgi ve beceri ihtiyaçlarının tanımlanması ve modern hizmet sunumlarının sağlanması;
  • Konuyla doğrudan ilişkisi olmayan kamu çalışanları ve sivil toplum örgütlerinin kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda bilgi ve duyarlılıklarının artırılması;
  • Medya çalışanlarının bu mücadeleye desteğini artırmak üzere bilgilendirilmesi;
  • Özellikle muhtar, öğretmen, usta öğretici, toplum merkezi görevlileri, imamlar gibi kanaat önderleri arasından eğiticiler yetiştirilerek, kamuoyunun, kadına yönelik şiddetin önlenmesine ve şiddet mağdurlarıyla çocuklarının yeni bir hayat kurmalarına destek ve ilgilerini artıracak şekilde duyarlı hale getirilmesi;
  • Kadına yönelik şiddetle mücadele amaçlı il/ilçe koordinasyon komitelerinin güçlendirilmesine ve yerel yönetimlerle kadın kuruluşları arasında işbirliği mekanizmalarını oluşturmaya katkıda bulunacak sosyal diyalog çalışmaları;
  • Kamu kuruluşlarının kayıt sistemlerinin güçlendirilmesi;
  • Uygulamaların gelecekte de devam etmesini güvence altına alacak “ileriye dönük stratejiler”in oluşturulması;
hedeflenmektedir.

Neden Bu Sekiz İl?
Proje kapsamındaki sekiz ilin seçilmesinde etkili olan faktörler şunlardır:
  • İlgili Belediyenin Proje’den yararlanarak sığınmaevi, danışma merkezi ve telefon hattı kurmaya istekli olması;
  • İlin Vali, Belediye Başkanı ve çeşitli düzeylerdeki diğer karar vericilerinin konuya duyarlılığı;
  • Kadın danışma merkezleri, sığınmaevleri ve acil telefon hatları alanında uzun yıllardır çalışmalar yürüten üç kadın kuruluşunun önerileri;
  • İllerin ülke genelindeki coğrafi dağılımı;
  • Ulaşım imkânlarının yeterliliği;
  • Güvenliğin sağlanma kolaylığı.

Kaynak

26.05.2010

Sığınma evleri yazı ve bir kaç örnek

Kadınlar haklarını bilmiyorlar. Tabii ki söz; tek bir noktada kadınların bu yasal haklarını bilmeme ve kullanmamalarındaki etkisi yine kadınla bağdaştırılamaz. Burada gerek polis, gerek vatandaş, gerekse devlet görevlileri üzerlerine düşen görevleri doğru biçimde yapmaları, toplumsal duyarlılığın geliştirilmesine yardımcı olacaktır.

Komşu kollama sistemi benim yaşadığım işde, yani Antalya da çok etkin bir şekilde kullanılmakta. Bu çok sevindirici bir haber elbette. Ama yine bu ilde bazı trajikomik ve cahil olaylar da yaşanmakta. Mesela geçenlerde aklıma gelen bir haberi doğrulamak için araştırınca şu sonuçla karşılaştım. “Antalya’ da mahallelerine KADIN SIĞINMA EVİ yapılmasına halktan tepki gelmiş. Valiliğe başvuran 600 kadar mahalleli imza toplayıp bu yapıma karşı çıkmışlar.” Bahaneleri ise “gelecek kadınların düzgün aile insanı olacağını sanmamaları, onların arkasından bir sürü belalı insanın da geleceği ve şiddetin artacağı” Üstelik bazısı yerine başka bir merkez yapılmasını isteyip “en önemli sorun varken kadın sığınma evi yapıyorlar” diye tepki göstermiş. *

Şaka gibi değil mi? Değil ama… Sığınma evi yapılsa idi oradaki kadınlar aşağılanacak, kötü gözle ve önyargı ile bakılacaktı. Normalde yırtındığımız Avrupa Birliğinde bile her 7.500 kadın ve kız çocukları için sığınma evi açılmasını öngörüyor. Bunun dışında Birleşmiş Milletler'in 1993 tarihli Bildirgesi, yönetimlerin kadına yönelik şiddetin önlenmesi için bütçelerinden gerekli payı ayırması görevini vurguluyor. Biz ne yapıyoruz? akıl almaz bir biçimde suçlayıp, insanları yaftalıyoruz.

Hadi biraz mola verip bu mahalle halkını biraz es geçelim. Zamanında Ankara Büyükşehir Bel. Başk. Melih Gökçek 2003 yılındaki bir açıklamasında aynen şu sözcükleri söylüyor. "Sığınma evleri açıldıktan sonra neye dönüştü biliyor musunuz? Bunu burada açıklayamam, çünkü burada hanımlar var" * Güler misiniz, ağlar mısınız? Koskoca belediye başkanı, üstelik bu tarz sığınma evlerini destekleyeceği yerde yeren bir insan... Belediye kanunlarına bakacak olursak her 50.000 den fazla nüfusu olan belediyelere verdiği kadın sığınmaevi açma ve işletme görevinin yerine getirilmesine destek olmayı amaçlamakta. Diğer yandan bir belediye başkanı bu evleri fuhuş yuvası olarak suçlamakta! 

 
* Ben ulaşabildiğim çeşitli kadın sığınma evlerinin, sosyal hizmetlerin, merkezlerin telefonlarını alfabetik olarak eklemeye çalıştım. (Eğer atladığım yada değişen numaralar olur ise bilgilendirirseniz sevinirim. Ve yine ekleme yapılacak numaraları bir başlık altında toplayabiliriz.)

Ankara Kadın Dayanışma Vakfı (0312) 435 00 70-430 40 05/06
Ankara Barosu Kadın Dayanışma Merkezi (0312) 311 51 15
Ankara Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (Sığınak) (0312) 418 66 62
Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi (0242) 248 07 66
Antalya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (0242) 243 44 75
Adana Kadın Sığınmaevi ve Koruma Derneği (322) 351 51 12
Bursa Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (Sığınak) (0224) 327 76 45
Çanakkale Kadın El Emeğini Değerlendirme Derneği Kadın Danışma Merkezi (0286) 217 06 03
Denizli Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (Sığınak) (0258) 262 27 17
Diyarbakır KAMER (Kadın Danışma Merkezi) (0412) 224 23 19
Diyarbakır SELİS Kadın Danışmanlık Merkezi (0412) 224 77 28 224 68 99
Diyarbakır Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (0412) 228 56 84
Eskişehir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (Sığınak) (0222) 217 46 05-06
İstanbul Küçükçekmece Belediyesi Kadın Sığınmaevi (0212) 624 31 15
İstanbul Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı (0212) 292 52 31
İstanbul Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (0212)511 42 75...
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı (0212) 635 11 79
İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi (0212) 292 77 39
İstanbul Barosu Kadın Hakları Hukuki Danışmanlık (0216 414 68 53)
İstanbul SHÇEK ALO ÇOCUK (Sokakta kalan ve gidecek yeri olmayan çocuklar için)
(0212) 534 86 72
İstanbul Cinsel Suçlar Birimi (0212) 522 08 80
İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi (0232) 463 27 88
İzmir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (0232) 445 71 83
İzmir Karşıyaka Kent Meclisi Kadın Dayanışma Merkezi (0232) 330 58 18
Mersin Bağımsız Kadın Derneği (0324) 336 50 92
Samsun Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (Sığınak) (0362) 435 59 45


Efsa...

25.05.2010

Bayan mı? Kadın mı?

KA-DER Basın açıklamasıdır;

“Bayan” değil “kadın”ız, Türkiye Basketbol Federasyonunu destekliyoruz...
Türkiye Basketbol Federasyonu’nun “Bayanlar Ligi”nin adını “Kadınlar Ligi” olarak değiştirmesini destekliyoruz. Aldıkları bu “devrimsel” karar nedeniyle kendilerini tebrik ve takdir ediyoruz. Tüm spor dallarındaki federasyonları da “kadınlara” “bayan” değil “kadın” demeye davet ediyoruz. Kadınlara “sözde” nezaket icabı “bayan” denmesi, hem kadın cinsine hakarettir hem de Türk dili kurallarına aykırıdır. “Bayan” bir cinsiyeti ifade etmez, bir hitap kelimesidir. Kadına “bayan” demek erkek egemen toplumun kadınları toplumsal statülerine göre kategorilere ayırarak kadın bedeni üzerinde tahakküm kurma arzusundan ileri gelmektedir. Kadınlara “bayan” denmesinin asıl nedeni kadın kelimesinin “bekaret zarı” (kızlık zarı!) ile ilişkilendirilmesidi r. Bu zihniyet, “bekaretini” kaybedene kadar kadınları “kız” olarak tanımlar. Kız çocuklarına “kendini (bekaretini) evleneceği erkeğe saklaması gereken biri” olduğunu öğretir. Oysa, bugün ve geçmişte pek çok kadın bekaret zarı nedeniyle şiddete uğramış, işkence görmüş hatta öldürülmüştür. Basketbol Federasyonunun kararına karşı çıkanlar, kadın kelimesinin kızları rencide ettiğini iddia ediyor. Asıl bu eleştirileri yapanlar kadınları rencide etmekte, kadınlara çeşitli sıfatlar takarak (avrat, bacı, karı, kız, bakire vs) sınıflara ayırarak “kendi iktidar gücünü” artırmaya çalışmaktadır. Kadınlara “bayan” demek ayrımcılıktır, kadının insan haklarına aykırıdır. Tüm kurum ve kuruluşları kadınlara “bayan” demekten vazgeçmeye çağırıyoruz. "

18.05.2010

Aile içi şiddet artık ailenin içinde kalmamalı!

Kadınlar yazıyor' un varoluş amacında şiddet, taciz, boşanma, bilinçli çocuk yetiştirme ve bu gibi içinde kadını kapsayan tüm konularda, onlara yalnız olmadıklarını, bir tek onların başına gelmediklerini hatırlatmaktı. Çünkü malum biz toplum yapısı olarak çoğu durumda felaket tellallığı yapmakta ve başımıza gelen felaketlerin en kötüsünü bizim yaşadığımıza dair fikir yürütmekte ustayızdır.

İstediğimiz birçok şey var aslında. Benim için öncelikli olarak aile içi şiddet, artık cidden ailenin içinde kalmamalı mesela. Aslında kadınlar bu durumdan kurtulmak için bir adım atmaya aslında çok istekliler. Ama ne yapacaklarını bilemez bir haldeler. Kocasından veya ailesinden daha fazla dayak yiyeceğinden korkuyorlar. Çünkü kendilerine yeterince güvenmiyor, korkuyor ve kendilerini suçlu hissediyorlar. Çocuklarını düşünüyorlar, anne babalarını, "nerelere sığınırım" ı düşünüyorlar.

Bu konuya dayanarak önceki yazılarımın çoğunda "bilgilendirme" etiketi altında yasal durumda yapılacak hareketleri, ilgili konunun altında ekledim. Bazen yasal mevzuatların sürüncemeli olduğunu, böyle durumlarda üzerine basa basa direterek neler yapılması gerektiğini de parantez içinde belirttim. Özellikle bu durum şiddet gören kadınlarımızın karakola başvurduklarında, polislerin yuvayı bozmamak adına bilinçsizce evlerine geri gönderdikleri ve uzlaşma yoluna gittikleri durumlarda yaşanmaktadır.

Keza bakın kocasından duygusal veya fiziksel şiddet gören kadın, boşanma durumunda hayatının ne yönde ilerleyeceğini düşünür ister istemez. Maddi, manevi kaynaklarını bulması kolay değildir onun için. Hele ki uzun yıllar çalışmamışsa. Boşandığı takdirde düşebileceği ekonomik sıkıntı onda birkaç olumsuz düşünceyi doğurmaktadır. Ya zorla şiddet görmeye devam edecek, ya da boşanıp bir dönem maddi, manevi sıkıntı çekecek. Bu noktada büyük bir ikilemde hissedecektir kendini ve cesaretlendirilmek ister. Bu cesaret verici unsurlar bazen ailesi olur, bazen arkadaşları, çocukları. Bazen ise sağlık, sosyal ve görsel iletişim yöntemlerinden biri.

Konuyu çok uzatmadan sonlandırayım kelimelerimi, Yani arkadaşlar kadının asıl duymak istediği şey, bu dünyada yalnız olmadığını bilmektir. Bu şekilde olup da hayatını düzene sokmuş birçok hemcinsi vardır kadının. Bu olumsuz düşüncelerden bir tanesini olumluya çevirmek için desteğe ihtiyaç duyabilir. Lütfen bunu çevrenizde ki kadınlardan esirgemeyin.

Güzel günler diliyorum.
Efsa.


* Üstün Dökmen in güzel bir sözü var. bir sonraki yazı onun üzerine şekillenecek sanıırm.
"Töre cinayet işletmez, töreyi algılama biçimi cinayet işletir" Konu hakkındaki göüşlerinizi kadinlaryaziyor@gmail.com adresinden bize ulaştırabilir yorumlarda bulunabilirsiniz.

2.05.2010

Kadınların Erkekleşmesi

Garip bir başlık oldu belki ama anlatacaklarım önemli.

Kırmızı giydiğiniz ya da kırmızı renkli makyaj malzemeleri seçtiğiniz için ya da saçınızı kırmızıya ya da sarıya boyattığınız için "kötü kadın" , "hafif kadın" olarak görüldüğünüzü hissettiniz mi hiç, hatta bunu açıkça belirten oldu mu size.? Yoksa siz bu tür kadınsılıklardan uzak durduğunuz için bal gibi de yaşayanlardan mısınız? "Aaaa ben makyaj yapmıyorum, ne o öyle ya çok basit gösteriyor insanı" mı diyorsunuz yoksa?
Makyajın insanı yaşlandırdığı söyleniyor, olabilir, kendinizi yaşlanmaktan korumak için makyaj yapmıyor olabilirsiniz buna bir şey demem, ama sırf makyaj yapmadığınız için makyaj yapan kadınları gizli gizli aşağılayanlardan mısınız yoksa?
Yoksa kadının halka küpesi ne kadar büyükse beyni o kadar küçüktür diyenler misiniz?
Saçı uzun aklı kısa diyeniniz de vardır belki hâlâ?

Uzun zaman erkek gibi giyindim ben. Bol pantolondan şaşmadım, bol gömlekler ya da kazaklar giydim. Makyaj yapmadım, yapanları da gizli gizli suçladım. Lise ve üniversitenin ilk iki yılı böyle geçti. Sonra ergenliği üstümden attığım için değil, sadece daha iyi düşünebildiğim için bu saçmalıktan vazgeçtim. Ama kolay vazgeçilmiyor. Bu seneye kadar pantolondan da vazgeçemedim, etek giymekten kaçındım. 
Ne oldu da değiştim peki?
Çünkü düşündüm. Neden kadın olmaktan korktuğumu/korktuğumuzu düşündüm.Bunun sonucunda toplumun gizli bir baskısını daha yakaladım. Kadınlar, erkek egemen sokakta, iş yerinde ve hatta her yerde kadın olmaktan çekiniyor çünkü ancak erkekleştiği zaman buralarda kabul görebiliyor. Kadın gibi olduğu zaman, "hafif kadın" , "kolay kadın" "hiçbir şeyden anlamayan kadın" damgası yiyor hem de kadın olmayı başaramamış hemcinsleri tarafından bile.
İş yerinde bir gün, kırmızı ojelerime şöyle bir yorum geldi, personel şefi tarafından: 
- Hımmm yatak odası rengi..
Cevabımı verdim bitti.
Ertesi gün, siyah oje sürdüm ve ojelerimi gösterip,
-Bu renk de kederi, ölümü, acıyı falan çağrıştıyordur size, umarım etkilenmediniz?
dedim. Cevap vermedi.
Ertesi gün yine kırmızı oje sürdüm ve çekinmeden canımın istediği her renk ojeyi denedim çalıştığım süre boyunca. -Merak etmeyin, kovulmadım, başka bir iş için kendim ayrıldım, daha sonra-

Kırmızı oje sürmeyi bıraksaydım eğer, bu mücadeleyi kaybetmiş olacaktık. Kırmızı ojeli başka kadınları gördüklerinde "hafif kadın" demeye devam edeceklerdi ama ben yılmadım, eğittim onları. Vazgeçmemek esas.

Bunun dışında da saçımla, makyajımla, seçtiğim renklerle çok zor durumlarda kaldım ama hiçbir zaman yılmadım.
Ve zamanla birkaç yıl önce düşündüğüm o konuda ne kadar haklı olduğumu gördüm. Erkekleştirilmeye çalışıyoruz toplum tarafından:
"Merve Hanım, küpeleriniz çok büyük"
"Ayşe Hanım, bu rengi bir daha kullanmayalım, müşterinin dikkatini çekiyor."
"Yeliz Hanım, bileklerinizdekiler de maşallah."
daha neler neler..
Bu yaşadığım olayların da desteğiyle, saçlarımı uzattım, tırnaklarımı uzattım, makyaj yapmaya başladım, takılar taktım, canım istediği zaman topuklu ayakkabı da giydim.

Daha önce çok defa söylediğim bir şey var: Kadın sorununun özellikle kentlerdeki en büyük nedeni kadınlardır. Hangi kadınlar? Erkeklere inanmış, onların hayatında erkek rolü almış kadınlar. Sadece kocasına/sevgilisine dişi olan ama onun dışında herhangi bir erkekten farkı olmayan kadınlar. Bu kadınlar, kendilerine benzemeyen diğer kadınları yani kadın olmayı seçmiş kadınları aşağılama, ezme, onlara çeşitli zorluklar çıkarma gibi görevler edinmişlerdir.
Amaç erkek tarafından erkek dünyasına kabul edilmektir, erkekler kadınları eleştirdiği zaman koşa koşa giderek düşünmeden erkekleri onaylarlar. Çünkü artık bu kadınlar, "erkekleşmiş kadınlar" ya da şöyle demeli "Toplumun erkekleştirdiği kadınlar"dır. 
- "Kadınların kadın haklarından bahsetmesini hep komik bulmuşumdur."
- "Kadın haklarını savunanlar ezik insanlardır."
- "Kadınlar kendileri eziktir zaten, ezik edebiyatını çok severler."
diyen kadınları bilgilendirmekle uğraşıyoruz hâlâ. Üstelik bunu söyleyen kadın, kendini toplumda herhangi bir yere koyamadığını, kendi cinsiyetine özgü ve içinden gelen davranışları bile dilediğince yaşayamadığını göremeyecek kadar erkekleşmiştir. Bu erkekleşmenin sonucunda da, erkekleşmeyi reddeden kadınlar hakkında 'Bir elinde ayna, bir elinde cımbız' yorumunu rahatlıkla yapabilir. Halbuki kitap okuyan kadınlar da kaşlarını alabilir, akademisyenler de makyaj yapabilir, yazarlar şairler maniküre gidebilir. Bunların hepsi olur ve kimse bunları yaptığı için bilgisinden, kültüründen bir şey kaybetmez. 

Şu bilgiyi de vermem lazım, bahsettiğim "erkekleşmiş kadınlar"dan bazıları bunu farkında olmadan toplum gizli olarak emrettiği için ya da kadın olma mücadelesinde yine farkında olmadan pes ettiği için yaparken, bazıları az önce de belirttiğim gibi tamamen erkekleşmeyi seçmiş, toplumda yer edinmenin en kolay yolunun bu olduğuna kanaat getirmiştir. Üstelik bu durumun böyle olmadığını, aslında kadın gibi davranabileceğini ya da davranması gerektiğini özellikle belirttiğimizde, "Ben böyleyim zaten." "Ben böyle giyinmeyi tercih ediyorum zaten" gibi savunmalar getirebilmekte. Yani farkında olamama durumu.

Yazın ortasında bot giyip uzun siyah gömleğimle erkek gibi rahat dolaşmak yerine, kırmızı rujumu, kırmızı ojemi sürüp kadın gibi giyinip mücadele ederek de olsa kendim olmayı ve erkekleri eğitmeyi tercih ederim. Kızım için.. Kızlarınız için..


Ekleme: Yılmaz Erdoğan edasıyla sorup 7-12 yaş çocuklara hitap ediyormuş gibi görünmek istemezdim ama açıklama yapmam farz oldu.
Ben eskiden erkeksi giyiniyordum evet, düşündüm bunun kolaya kaçmak olduğuna kanaat getirdim ve o gün canım oje sürmek istiyorsa oje süreceğim, makyaj yapmak istiyorsa makyaj yapacağım dedim. Her gün etek giyip dolaşmadığım gibi her gün pantolon da giymiyorum. İçimden geleni, dışarıdan gelen tepkilere aldırmadan giyiyorum, kullanıyorum.
Kimseye gidin de makyaj yapın aman aman süslenin demiyorum ama kırmızı giyenler "kötü kadın" "hafif kadın" değildir derken anlatmak istediğim gibi, canınız kırmızı giymek istiyorsa giyin diyorum.
Engellemelere aldırmadan içinden geleni yap diyorum.

Bu eklemeyi yapmak zorunda kaldığım için de özür diliyorum.

20.04.2010

feminist nedir?

http://www.izlec.com/1-tarihin-arka-odasinda-femin-154120966.html

Linkte Murat BARDAKÇI ve ekibinin "Tarihin arka odası" adlı programda feminizm konusunda paylaştıkları derin bilgileri mevcuttur. Program formatı gereği midir bilemem ama içerik olarak tarih tartışmaktan çok, Pelin BATU'ya saldırma üzerinden ilerliyor..

Radikal Gazetesinden Nuray Mert son derece güzel bir yazı yazmış programla ilgili..
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&Date=13.04.2010&ArticleID=991203

14.04.2010

KADININ ADI KİME AİT?

http://www.gencbilim.com/Haber/Voyvoda-kazandi_68099.html

Geçen hafta gazetelerde yayınlanan bir haberdi bu. Aslında bir zafer niteliği taşıması ile beraber, aynı zamanda içler acısı da bir durum bence...Adımızı seçemiyoruz!!! Soyumuz ya babaya ait  ya da kocaya... İstediğimiz soyadını kullanmak için bile 4 yıl süren bir dava...

Yaptığım araştırmalara göre bu dava emsal değeri taşıyor..Ancak davanın olumlu sonuçlanma gerekçesi, Sayın Voyvoda'nın akademik kariyerini evlenmeden önce yapmış olması...Bir avukat arkadaşımdan anayasal değişiklik yapılması için başvurular olduğunu öğrendim...
Bu kararın sadece bekarken kariyer yapan, bu nedenle soyadını değiştirmek istemeyen kadınlar için emsal teşkiletmemesi umuduyla...
Ben kadın ve o erkekken, aramızdaki tek farkın bu olması umuduyla...
Kadının adının "yok" olmaması umuduyla...


8.04.2010

Başarı


Kadının yaşamında ünlü olması gerekmez başarılı olması için. Her yaşanan iyi ya da kötü olayın sonunda kadının başardığı bir şeyler vardır.
Ve her kadın ömründe birçok kez kendince büyük saydığı bir başarıya imza atmıştır.

Bu zamana dek yazılan tüm yazılarda bile bir başarı hikayesi mevcuttur. Başarı çoğunlukla kişisel olarak hissedilen bir duygu olsada, her kötü deneyimin bile üstesinden gelinip, yazıya dökülen kelimeler ile burada yer bulmaktadır.

Burayı bırakıp normal yaşantımızda aklıma ilk gelen başarılardan bir tanesi anne olmak. Her kadının anne olması hayatındaki en güzel başarısıdır. Üstelik anne olmak için illa doğurmanın gerekmediğinde hepimiz hemfikiriz sanıyorum. Büyütmek, emek vermek, bir bebeği; şu an içinde bulunduğu yaşlara getirmek, bir başarıdır.

Okuma yazma bilmeyen bir kadının, kitap okuması da bir başarıdır.

İlla medyada yer almak gereksizdir. Yada tarih kitaplarına girmek gibi bir zorunluluk yoktur başarı için.

Benim bile şu an burada kadınlar için olumlu olumsuz görüşlerimi bildirebilmem bile bir başarıdır. Aynı şekilde bu yaşımda üniversite sınavlarına girip, kazanıp, sosyoloji okumamda...

Tek başıma bir eve çıkmayı yapamamış olsamda, bunu düşünmem plan yapmam bile geleceğe yönelik düşündüğüm bir adımdır.

Başarı mı görmek istiyorsunuz, o zaman çevrenizdeki kadınlarımıza, kızlarımıza bir bakın...
Veya aynı ölçüde başarı mı okumak istiyorsunuz. O zaman yine çevrenize bakın...
Çünkü artık Kadınlar Yazıyor.
İyi veya kötü yaşadıkları her şeyi cesurca, korkmadan, yargılansa da...
Kadınlar bazen karşı cinsin göremediği başarılarını içlerinde saklarlar.


* Bu arada bu zamana dek sitede verilmiş tüm öneriler, yasalardan anektotlar, yasal düzenlemeler ve mevzuatlara ilişkin içerikler "Bilgilendirme" etiketi altında mevcuttu(r). Dileyen yazarlamıza ve konu ile ilgili tüm etiketlere sayfanın yan tarafıntan ulaşabilirler.

3.04.2010

3 Kadından 1'i Gebelik Sürecinde Eşinden Şiddet Görüyor

Bildiğimiz bir şeydi ama bu sonuç biraz ağır geldi bana. 


Doç. Dr. Osman Celbiş 824 kadınla bire bir görüşerek bir araştırma yapmış ve bu araştırma "European Journal of Public Health" adlı bir dergide yayımlanmış. Araştırma konusu: Gebe kadınlara uygulanan şiddetin bahaneleri ve bu şiddete ne kadar sıklıkla maruz kaldıkları.

''Yaptığımız araştırmanın sonuçlarına göre gebe kadınların, gebelikleri süresince yüzde 8,5'i cinsel, yüzde 34,8'i psikolojik, yüzde 16,3'ünün de fiziksel şiddete maruz kaldığını belirledik. Toplamda her 3 kadından biri gebelik süresince şiddete uğradığını ortaya çıkardık. Bu bizi bile şaşırttı."
Doktor araştırma sonuçları hakkında bunu söylüyor. Şaşırmak lazım, her zaman şaşırmak.. Şaşırmak, alışmadığımız anlamına geliyor çünkü. Evet alışmamalıyız bunlara ve çalışmalıyız bu durumu düzeltmek için. Tüm kadınların bunun farkına varması lazım. 

Bu orana neden olan bahaneleri bir tahmin edelim hadi.. 
İstenmeyen gebelik: Erkek bu durum için kadını suçluyor. Onlar için bu bir şiddet sebebi. Öyle ki bu durum çok ileri seviyeye gidip bebeğin ya da anne ve bebeğin ölümüyle bile sonuçlanabiliyor.
Bebeğin cinsiyeti: Birçok erkek, erkek çocuğun soy devamı anlamına geldiği inancını taşıyor ve bebeğin kız olacağını öğrendikten sonra anne adayına fiziksel ya da psikolojik şiddet uyguluyor.
İşsizlik: Aileye yeni bir üyenin katılacak olmasının maddi ağırlığını kaldıramayan erkek, tabiri caizse "Bu bebeğin sırası mıydı?" gibi aptalca bir bahaneyle anne adayına şiddet uyguluyor.
Cinsellik: Gebelikte cinsel yaşam devam edebiliyor herhangi bir sağlık sorunu olmadığı sürece evet ama kadındaki fiziksel değişim erkeğin her zaman anlayışla karşılayabileceği bir şey olmuyor. Kadının bu duruma alışmasına yardım etmek yerine onu incitmek için elinden geleni yapabiliyor. Bunun dışında, kadını cinsel ilişkiye zorlama da var tabii.

Daha çok sebep sıralayabiliriz aslında değil mi? Eminim bunu okuyanların aklına daha fazlası da gelmiştir.

Şiddetin her zaman dayak anlamına gelmediğini de tekrar vurgulama ihtiyacı duydum. Aşağılama, kötü söz, dışlama vb herhangi bir şey de şiddete dahil ve evet tabii fiziksel zarar da şiddet anlamına geliyor. 

Sağlıklı bireyler yetiştirmenin temeli gebelik sürecine denk geliyor en başta. Bütün bir hayatı etkileyebilecek bir süreç bu bebek için. Bebekler anne karnında da olsa her şeyi hissedebiliyor ve annenin yaşadığı herhangi bir travma bebeği de etkiliyor. Bunu tekrar tekrar bir hatırlamak lazım ve en önemlisi: Kadın, çocuk yapmaya yarayan bir makine değildir.

Bunun için ne yapılabilir peki? Sağlık Bakanlığı'nın çalışma yapması lazım, araştırmaları derinleştirip belli bir rota belirlemeli kendine. İlk olarak da halkı bilinçlendirecek zorunlu programlar oluşturmalı. 

Yine söylüyorum, evlenmeden önce herkesin zorunlu olarak katılması gereken evlilik  öncesi eğitim programları hazırlanması lazım. Ayrıca gebelik başladığı andan itibaren anne ve baba adaylarının belli bir eğitimden geçirilmesi gerek. Şehirlerde de kırsal kesimde de uygulanması şart bunun. Anne ve baba olmak, cinsel birliktelik yaşamak kadar kolay olmamalı.

1.04.2010

Namus mu hahaha


Aslında bakmayın biz çok namuslu bir milletiz.
Namus deyince çoğumuzun aklına gelen kavram bellidir.
Zaten namus dediğimiz nedir ki?
Açılan bir etekaltı, görünen saç teli, bakirelik, iki bacakarası, iki delik!

Hep bir alt, hep bir ara değil mi?
Kadını, erkeği fark eder mi ki ?
Öyle kaçakçılıktan, kapkaççılığa, uyuşturucudan, insan tacirlerine, dolandırıcılıktan, hırsızlığa, adam kaçırmadan, öldürmeye vardıran çok namuslu insanlarımız vardır bizim.

Biz de hala bakirelikmiş, şuymuş buymuş yazalım çizelim değil mi?

Kızlığını diktirene şaşmamak gerek inanın. Böyle namuslu erkeklerin arasında, kapak gibi namusun ne olduğunu gösterirler adama.


Bazı erkeklerin namusları gibi erdemleri de dik durur.

30.03.2010

Bir Haber Başlığı Daha

"Antalya'da ters ilişki isteğini kabul etmeyen eşinin makatına tüfek namlusunu temizlemeye yarayan harbi adlı demiri sokarak bağırsağının parçalanmasına neden olduğu iddiasıyla tutuklu yargılanan kocanın akıllara durgunluk veren bu eylemi, Adli Tıp raporuyla belgelendi.


Adli Tıp 6. İhtisas Dairesi Başkanlığı'nca hazırlanan raporda, uğradığı cinsel saldırı sonucu S.Ü. adlı kadının bağırsağının patladığı, kanaması olduğu ve anüs bölgesinde yırtıklar ile çürükler oluştuğu belirtildi. Raporda ayrıca kadının, maruz kaldığı cinsel istismar nedeniyle 'travmatik stres ve anksiyete bozukluğu yaşadığı', bu nedenle de beden ve ruh sağlığının bozulduğuna oy birliğiyle karar verildiği vurgulandı."

Yeminle bu erkeklerin g.t merakını anlamıyorum.

Konu ile ilgili kuracak çok fazla cümle var da, ben gene de salon kadını çizgimi bozmuyorum.

Ama anal seksi, bir fantazi, bir cinsel yaşam rengi olarak görenlere "O öyle değil." diyorum ve susuyorum...

24.03.2010

Kadındım, Başka Bir Şey Değil


Kanım akınca kız,
Kanım akınca kadın sayılandım.
Sayıldıkça saygınlığı kalmayan,
Satılandım!

Saçım kadar olmayan aklıma inat,
Uzundu dilim.
Yine de bir boktan anlamayan, bilmeyendim.

Bir el kiriydim bazen,
Bana yüklenen onca sıfata ek olarak...

Yatağı ısıtan,
Yemeği ısıtan,
Suyu ısıtandım.

Saygı gösterilesi değil,
Saygı gösteren olmalıydım…
Çünkü kadındım!

Ayartandım,
Suçluydum,
Yuva yıkardım.
Erkeklerin oyuncağı,
Bekaretin ölçüm cihazı,

2. sınıf sayılandım.
Açıkta kalan yerleri teker teker kapatılandım.
-iye eki ile tanımlandı adlarım, erkek isimlerinin yanında.

Annesinin hayal kırıklığı,
Babasının yüzkarasıydım!
Küfürlerin başkahramanıydım!
Kadındım…

17.03.2010

Başlıklar bir çok ayrıntıyı içinde barındırır. Nasıl mı?

Yakın zamanda ülkemizde meydana gelmiş olaylardan sadece bir kısmını ana başlıklar altında topladım da; 3, sayfa haberlerinde hep bir cinayet, hep bir ölüm, hep bir kadın var...


* 12 Yaşındaki Kız 40 Yaşındaki Adama 12 Bin Liraya Satıldı


Suriye'de Oturan Ailesi Tarafından 2 Taksitle 12 Bin Tl Başlık Parası Karşılığı 40 Yaşında Bir Adama Satılan 12 Yaşındaki Suriyeli Kız Kabus Dolu Günler Yaşadı...
Haber Sitesi: Radikal - 14.03.2010 15:00


* 18:30 Karısını Kaçırdığı Adama 17 Yaşındaki Kızını Verdi


Hakkari'de Hacı D.'nin, İmam Nikâhlı Ve 5 Çocuklu Kadını Kaçırmasıyla Çıkan Çatışmada 2 Kişi Öldü. Aile Büyükleri Toplandı, Barış İçin Karısı Kaçırılan K.Ç.'ye, 120 Bin Lira, Silah Ve Hacı D.'nin 17 Yaşındaki Kızı N.D.'yi Eş Olarak Verme Kararı Alıp Uygulattı
Haber Sitesi: NetGazete - 14.03.2010 19:00


* 14 Yaşındaki Kız 6 Gündür Kayıp


Nevşehir'de, Ödev Yapmak İçin Arkadaşında Kalacağını Söyleyerek Evden Ayrılan 14 Yaşındaki Çocuktan 6 Gündür Haber Alınamıyor.
Haber Sitesi: HaberAktuel - 12.03.2010 12:52


* Barışın Bedelini 17 Yaşındaki Kız Ödedi!


Hakkari'de 17 Yaşında Bir Genç Kızın Kendisinden 33 Yaş Büyük Birine, "Kavgalı İki Ailenin Barış Bedeli" Olarak Verildiği İddia Edildi.
Haber Sitesi: CNN Turk - 15.03.2010 19:35



* Yasak aşkla suçlandı, ağaçta asılı bulundu

Mersin' in Tarsus ilçesinde, teyzesinin oğlu ile evlilik dışı ilişki yaşadığı iddia edilen 2 çocuk annesi 22 yaşındaki Ö.Ç'nin cesedi, ağaca asılı olarak bulundu. Teyzesinin oğlu da, Ö.Ç'nin 15 yaşındaki kardeşi A.Ç tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

Haber Sitesi: CNN Türk - 25,02,2010


* Medine'yi canlı canlı gömmüşler!
Adıyaman'ın Kahta ilçesinde, evlerinin bahçesindeki kümeste cesedi toprağa gömülü halde bulunan Medine Memi'nin, üzeri toprakla örtülürken sağ olduğu belirlendi.
Haber Sitesi: CNN Türk - 04,02,2010


* 17 Yaşındaki Kız Fuhuş Batağından Kurtarıldı


İzmir'in Balçova İlçesinde 17 Yaşındaki Kıza Tecavüz Ettiği Ve Fuhşa Zorladığı İddiasıyla Gözaltına Alınan Minibüs Şoförü Tutuklandı.
Haber Sitesi: StarGazete - 17.03.2010 11:45

25.02.2010

Masal Gibi Bir İnfaz

Hani küçükken çocuklara anlatılan bir masal vardır.

Biri vurdu,
Biri pişirdi,
Biri yedi,

Diye.

İşte tam bu masala uygun bir olay yaşandı Diyarbakır’da.

18 yaşındaki Gülseren Tanrıkut adlı gen kız önce üvey kardeşinin tecavüzüne uğruyor. Ve bu olayı örtbas etmek için genç kızı başka biri evlendiriyorlar. Ama genç kız bakire çıkmadı diye, babasının evine götürülüyor.

Tabi bu kez de adı dul kadına çıkıyor. Genç kız ailesine yük olamamak için bir işyerinde sekreter olarak çalışmaya başlıyor. Kendi kazandığı para ile kendisine elbiseler alıp kendi masrafını karşılayıp giderken. Mahalle dedikoduları kaynamaya başlıyor.

Yok eve geç geliyor, askılı elbiseler giyiyor diye kızın ailesi üzerinde bir çevre baskısı oluşturuluyor. O çok “temiz aile” “ailemize leke sürdü” diye bir araya geliyor ve kızın ölüm fermanını veriyorlar.

Gülseren adlı genç kızın ağabeyi kollarından tutuyor, kardeşi debelenmesin diye ayaklarından tutuyor ve babası da bir kablo ile boğuyor. Baba birde kız tanınmasın diye, bir naylon poşeti yakıp kızın yüzüne damlatarak yüzünü eritmiş. Ve iki kardeş genç kızın cesedini alıp 50 metre uzaklıktaki bir okulun duvarının dibine bırakıp gitmişler. Cesedi bir hafta sonra annesi teşhis etmiş.

Mahkeme, babayı ve büyük oğlunu önce müebbet hapis cezasına çarptırılmış. Ardından babanın cezasını iyi halden 30 yıla, büyük oğlunda cezasını da yaşı küçük olduğu için 15 yıla indirmiş. Anne Hatice ve diğer kardeş beraat etmiş.

Bu nasıl bir namus anlayışıdır, bir kıza üvey kardeş tecavüz ediyor, olay aile içinde örtbas ediliyor. Bu da yetmezmiş gibi başka biri ile evlendiriliyor. Bakire çıkmadığı için baba evine gönderiliyor. Sonra da mahallenin dedikodusu yüzünden “aile şerefimize leke sürdü” diye genç kız infaz ediliyor.

Hem de masallarda ki, biri vurdu, biri pişirdi ve biri yedi gibi acınası bir eylem şekli ile.

Bu yazı daha önce http://sktenzileli.blogspot.com/2010/02/masal-gibi-bir-infaz.html yayımlanmıştır. İzni için teşekkür ederiz arkadaşımıza.

7.01.2010

Siz Sırlarıyla Gömülen Kadınlardan Biri Olmakta Israrlı mısınız?

Mersin Arslanköy'de yaşayan kadınlar, sırlarıyla gömülen kadınlardan olmak istememişler. Erkekler yaşadığımız sıkıntıları, kendilerinin bize yaşattıklarını görsün diye düşünüp bir tiyatro düzenlemeye karar vermişler. Köydeki okuldan da yardım alarak amaçlarına ulaşıyorlar. Evet, belgesel film bunu anlatıyor.

Filmin künyesi:

Yapım/Yönetim/Kamera/Kurgu: Pelin Esmer
Ortak Yapımcı: Nida Karabol Akdeniz
Müzik: Mazlum Çimen
Yapım Sorumlusu: Peri Johnson
Ses kayıt: Emrah Yıldırım, Bülent Kılıç
Yapım yılı: 2005
Oyuncular: Arslanköy Tiyatro Ekibi=> Behiye Yanık, Cennet Güneş, Fatma Fatih, Fatma Kahraman, Hüseyin Arslanköylü, Naşide Kahraman, Nesime Kahraman, Saniye Cengiz, Ümmü Kurt, Ümmüye Koçak, Zeynep Fatih
 

70 dakikanızı ayırın ve izleyin derim ben.




Kadınlığımdan dolayı çektiğim sıkıntıları yazayım bir derseniz de, kadinlaryaziyor@gmail.com adresine gönderin yazılarınızı. Yazılarımız, hayatlarımız artsın.