20.12.2011

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Başlıyor

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'ne başvurular başladı. Festivale yönetmeni veya yönetmenlerinden biri kadın olan uzun metraj, belgesel, kısa ve animasyon kategorilerinde filmler başvurabiliyor.

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali başvurularını almaya başladı. Bu sene 15. yaşını kutlayacak festival, 10-17 Mayıs 2012'de Ankara'da gerçekleşecek.

Sinemada kadın emeğinin görünür kılınması amacıyla çıktığı yolda dünyanın dört bir köşesinden kadın yönetmenlerin filmlerini seyirciyle buluştururan festivale, yönetmeni veya yönetmenlerinden biri kadın olan filmler başvurabiliyor.

Başvurular 1 Mart'a kadar

Yapım yılı 2011-2012 olmak önkoşuluyla uzun metraj, belgesel, kısa ve animasyon kategorilerinde film başvuruları için son başvuru tarihi 1 Mart 2012.

Festivale başvurmak için filmlerin bir ön izleme DVD kopyası ile festival.ucansupurge.org adresinde yer alan başvuru formunu Uçan Süpürge adresine gönderilebilir.

* Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali; Büyükelçi Sok. No: 20/4 Kavaklıdere-06700, Ankara

Tel: 0312 427 00 20
Faks: 0312 466 55 61 

19.12.2011

Suçlu Olan Kim?


*Çok değil 1,5 sene kadar önce bazı araştırma sonuçları kullanılarak hazırlanmış bir yazı bu. Kullanılan araştırma sonuçları ise yine aynı dönemde; 29-30 Nisan 2010 tarihlerinde Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nin düzenlediği “Cinsel Suç Kavramı ve Delillendirme” konulu sempozyumda İstanbul Adli Tıp Enstitüsü’nden Prof. Dr. Fatih Yavuz’un açıkladığı bilgilerden oluşmakta. 1,5 sene sonra bugün geldiğimiz noktadan baktığımızda en dikkat çeken nokta ise; araştırma sonuçlarına göre cinsel suçların ortaya çıkmama nedenlerinden biri olan “saldırganın cezalandırılmayacağı korkusu”nun yargı tarafından ete, kemiğe büründürülüp gerçek hale getirilmesi, kesinleşmesi! 13 yaşındayken 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç'nin davasında inanılmaz bir gerekçeyle tecavüzcülere uygulanan ceza indirimi de bu durumun en iyi örneği!

***

Cinsel taciz ve tecavüz. Hep vardı ve hala da var. Ama son günlerde birbiri ardına patlak veren olaylar, özellikle çocuklara yönelik taciz ve tecavüz vakalarının sayısındaki hızlı artış ve gün yüzüne çıkan, çıkartılan dosyalar nedeniyle daha çok konuşulur, tartışılır oldu. Bir çocuğun bir başka çocuğa tecavüz edip öldürmesi ise bu konunun ne vahim ve tehlikeli bir boyuta geldiğinin en büyük kanıtı ne yazık ki...

Yapılanlar karşısındaki acı ve olabilecekler karşısındaki korku artık hepimizin yüreğine yerleşmiş durumda. Artık görmezden gelemeyeceğimiz, sessiz kalamayacağımız bu durum karşısında aslında pek çok olasılığın bizzat içimizde, evimizin içinde yer alabileceğini gösteren bir araştırmanın sonuçları açıklandı geçtiğimiz günlerde.

Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nin 29-30 Nisan tarihlerinde düzenlediği “Cinsel Suç Kavramı ve Delillendirme” konulu sempozyumunda İstanbul Adli Tıp Enstitüsü’nden Prof. Dr. Fatih Yavuz’un açıkladığı araştırma sonuçlarına göre; saldırganların çoğu aslında içimizden biri.

Adli Tıp Enstitüsü’nün en küçüğü 1, en büyüğü ise 78 yaşında olan 1200 cinsel istismar mağduru arasında yaptığı araştırmada saldırıya uğrayanların yüzde 50’sinin çocuk ve saldırganların yüzde 90’ının ise tanıdık olduğu ortaya çıkmış durumda. Yine aynı araştırmada saldırının gerçekleştiği yerlere bakıldığında yüzde 60’ının saldırgan ya da mağdurun evi olduğunu görmekteyiz. Cinsel saldırının ortaya çıkmama nedenlerinin başında ise toplumun olumsuz yaklaşımı ve saldırı iddiasının ciddiye alınmayacağı korkusu yer almakta.

Yine Prof. Dr. Fatih Yavuz’un deyimiyle her yıl cinsel suçlarla ilgili adliyeye yansıyan davaların toplamı 13-18 bin arasında değişiyor. Yansımayanlar, yansıtılmayanlar düşünüldüğünde ise bu rakam neredeyse 20 katına yani 336 bin civarına ulaşıyor. Araştırmada yer alan diğer sonuçlar da aynı oranda çarpıcı ve düşündürücü.

Namus konusuna bu kadar önem verilen ve hatta uğruna acımasızca cinayetlerin işlendiği bir ülkede, cinsel taciz ve tecavüz olaylarında saldırganların büyük bir oranının tanıdık olması ve tüm bu saldırıların sonrasında toplumun olumsuz yaklaşımından korkularak sessiz kalınması büyük bir çelişki değil mi sizce de? Ve devletin bu çelişkiyi gidermek ve bu sorunu çözmek adına eğitim, yaptırım, ceza vb konularda bir an önce gerekli tedbirleri alması gerekirken, aksine bu çelişkinin devlete bağlı bazı merciler tarafından “kan davası olmasın” vb bahanelerle üstü örtülürmüşcesine sürdürülmesi ne kadar doğru?

Farkında mıyız acaba; bu çocuklar hepimizin. Bu çocuklar geleceğimiz bizim. Ne aileleri ne de devlet olarak kendi çocuklarımıza, kendi geleceğimize sahip çık/a/mıyor, hastalıklı ve ruhları zarar görmüş bir nesil yaratarak onların yüreklerini, masumiyetlerini yok edip vicdanlarımız kadar geleceğimizi de karartıyoruz. Kendi ellerimizle kendi çocuklarımızı cehenneme sokuyor ve orada onları yalnız bırakıyoruz. Peki böylesine bir cehennemin içersinde hangimiz yanmadan yaşayabilir ki?


ARAŞTIRMA SONUÇLARI:
MAĞDUR PROFİLİ:*Erişkin Kadın: %35-40
*Çocuk: %50
*Erişkin Erkek: %5
*Zihinsel Engelli: %3
*Yaşlı: %1-3

SALDIRININ GERÇEKLEŞTİĞİ YER:*Issız ve karanlık bir yer: %10
*Saldırgan ya da mağdurun evi: %60
*Bir başka ev: %20
*Diğer kapalı yerler: %20

ZORLAMA TÜRÜ:*Fiziksel şiddet: %50
*Tehdit ve korkutma: %20-50
*Hile-kandırma: %20

SALDIRGAN PROFİLİ:*Kadınlara yönelik: %75’i tanıdık
*Çocuklara yönelik: %90’ı tanıdık
*En küçük mağdur: 1 yaşında
*En büyük mağdur: 78 yaşında

CİNSEL SUÇLARIN ORTAYA ÇIKMAMA NEDENİ:*Toplumun olumsuz yaklaşımı
*İddiasının ciddiye alınmayacağı korkusu
*Saldırganın cezalandırılmayacağı korkusu
*Saldırganı zor durumda bırakmamak
*Saldırganın misilleme korkusu



**Konuyla ilgili bilgiler buradan alınmıştır.

25.11.2011

Kadınlar Yazıyor



Kadınlar Yazıyor, kadının toplumdaki yerini somut delillerle ortaya koymayı amaçlayan ve kadının çeşitli yazılarını içeren bir blog. 
Bu blogun kahramanları sen, ben, o
 Hepsinin ortak özelliği kadın olması ve kadınlığın zorluğuyla her gün defalarca yüzleşmesi.
Kimimiz iş kadınıyız, kimimiz öğrenci, kimimiz ev hanımı, kimimiz anne. 
Ama hepimizin söyleyecek sözü var. 
Hepimiz kendimizi anlatarak, gündemi kadın gözüyle takip ederek kadının sesini duyurmayı hedefliyoruz.
Başlıyoruz.


iletişim için:

kadinlaryaziyor@gmail.com

ya da

eefsaa@gmail.com

mail atabilirsiniz..

25 Kasım / Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü


Çok şey ifade ediyor...

Unutmayın! 
Unutturmayın!




23.11.2011

Zoraki Evlilik

Erken yada zoraki evlilik için aşağıdaki cümleler çok çarpıcı ...


"Dilin kurucu etkisinden söz etmeli ve asıl tehlikenin bu olduğunu söylemeliyiz: “Evde kalırsın, yaşın geçerse seni kimse almaz, evlenmeyip ne yapacaksın, tek başına mı yaşlanacaksın…” gibi referansını nereden aldığını, cüretini ise kime ve neye borçlu olduğunu bir türlü bilemediğimiz mitlere algı kapılarımızı kapatmalıyız. Çocuk evliliklerinde bir beis görmeyip bunu dinin emri veya törenin gereği belleyenlerin ağzından düşürmediği o yakıcı dilin dolaşıma girmesine izin vermemeliyiz. Kız çocuklar “büyüyünce ne olacaksın” sorusuna “gelin olacağım” diyorsa bunu nasıl bir aymazlıkla onlara öğrettiğimizi sorgulamalı ve verdikleri yanıta “aferin” dememeliyiz. Gazeteciler de düğün haberi yaparken “Ayşe’nin en mutlu günü” dememeli mesela. Başka mutlu günlerin de olabileceğine, yaşamın içinde devinilebilecek yegane kozanın evlilik olmadığına inanmakla başlayabilir her şey. Evliliğin yaşam döngüsünün bir parçası olmadığını da haykırabiliriz böylece: Doğarız, büyürüz ve evlenmeyebiliriz. Aile birliğini kutsamayı başkalarına bırakabilir, alternatif ‘aile’ formları oluşturabiliriz. Misal meslektaşlarımızla, dostlarımızla, komşularımızla… "*


--- 



Sabancı Vakfı'nın desteğiyle yürütülen “Çocuk Gelinler: Yıkıcı Gelenekler ve Ataerkil Sosyal Mirasın Mağdurları"  Proje Koordinatörü Selen Doğan, küçük yaş evliliklerin şiddetle ilişkisinin paradoksal olduğunu söylüyor.  Proje kapsamında 54 ilde yapılan saha çalışmasından çıkar çarpıcı sonuç şöyle: 20 bine yakın kadın ve kız çocuk, küçük yaşta evlendirmelerin sebepleri arasında  “ev içi şiddeti” gösteriyor. Şiddetten kaçmak için evlenirken farklı biçimde karşılarına çıkan şiddet arasında  sıkışıp  kalıyorlar.


Çocuk Gelinler Projesi’nin saha çalışmasından çıkan ilk sonuçlarla kamuoyunun gündemine damgasını vuruyor.  Yapılan çalışmalarda her 3 evlilikten birinin erken yaşta yapıldığı ve evli kadınların yüzde 33'ünün "çocuk gelin" olduğu ortaya çıktı.  Çocuk yaşta evlilik şiddete  davetiye çıkarıyor. Selen Doğan,  erken yaş evlilikleri ve şiddet arasındaki kaçınılmaz bağı T24’e değerlendirdi:


EVLENİP EVDEN KURTULMAK: Kızlar için evlenmek aileden kaçmak, kurtulmak anlamına geliyor. Doğrudan fiziksel şiddet yaşamayanlar psikolojik şiddet döngüsünün içinde kalabiliyor. Kurtuluşu,  daha iyi olduğunu zannettikleri ikinci bir evde, yani evlilikte ve eşte arıyorlar. Değersizleştirilmeleri, düşüncelerini özgürce ifade edememeleri, hayallerini gerçekleştirememeleri gibi bir dizi şiddet örüntüsü içinde çocukluktan gençliğe geçmeye çalışıyorlar.


BABANIN  DÖVDÜĞÜ, SÖVDÜĞÜ KIZLAR: Kızlar, kendi yaşamlarına yön verebilmenin yolunu evlilikte arıyor. Babasının sürekli dövdüğü, sövdüğü kız çocuklar bundan kurtulmak için bir an önce evlenmek istiyor. Bu baskı ve şiddet ortamının dayatması sonucu yapılan evlilikler, rızayla yapılıyor olsa bile zorla evlilik kapsamında değerlendirilmeli.


KÜÇÜK YAŞ EVLİLİĞİNDE ŞİDDET RİSKİ YÜKSEK:  Küçük yaşta yapılan evliliklerde kadınların ev içinde şiddete maruz kalma riski her zaman yüksektir. Özellikle, kalabalık bir evde (eşin ailesi ve yakın akrabalarla birlikte) yaşanıyorsa, hem yaşı küçük olduğundan hem de ‘gelin’ konumu gereği; ezilme, ötelenme, yalnızlaştırılma, aşağılanma, küçük düşürülme, dövülme, itilip kakılma, dışarı çıkmasına izin verilmeme, kıyafetlerine müdahale, ailesiyle görüşmesine izin verilmeme, sosyalleşmesinin engellenmesi, erkek çocuk doğurma baskısı, evlenir evlenmez çocuk sahibi olma baskısı gibi pek çok psikolojik ve fiziksel şiddete uğruyor kadınlar.


ÇOCUK GELİNE BİR DE KUMA:  Bazı yerlerde ikinci eş alımı (kumalık) da ekleniyor. Kaynanaların eril sisteme ister istemez entegre olmalarından kaynaklı tutum ve davranışlarını da unutmayalım. Hatta bütün bunlara, rızası dışında cinsel ilişkiye zorlanmayı da ekleyelim. Küçük yaşta evlilik gibi hukuki bağlayıcılığı olan bir yapıya dahil edilmiş, ancak, haklarını bilmeyen, kendini nasıl koruyacağına dair en ufak bir fikri olmayan, olsa da (korkutulduğu veya tehdit edildiği için) buna cesaret edemeyen kadınlar çok uzun yıllar ev-eş-çocuk üçgeninde bu şiddet biçimlerine maruz kalıyorlar. Çocuk gelinlerin ev içinde cinsel istismara uğrama riski de yüksek; bu da travma ve sonrasında ruhsal bazı rahatsızlıkların oluşması demek.


ZORLA EVLİLİK YASAK AMA: Çocuk yaşta evliliklerin kendisi bir şiddet türü. Birleşmiş Milletler de  zorla evlilik, 2000 yılından beri kadınlara karşı şiddetin bir türü olarak kabul ediliyor ve bu yönde kararlara imza atılıyor. Türkiye’de de güya yasak, ama sadece gazete haberlerine bakarak bile, yasak koyan kanunların ne kadar işe yaradığını görebiliriz! İkinci eş alımı, yaşı tutmayan çocukların dini törenle evlilik adı altında birlikte yaşamaya zorlanması, resmi nikah olmaksızın sadece dini törenle evlendirilme, başlık parası. Bunların hepsi suç ama  bu suçları da meşrulaştıran bir düzen var.


kaynak: 
 Kaynak *

4.11.2011

Genç Kız Sığınma Evleri

DERNEĞİN AMACI

Yetiştirme yurdunda kalma süresi biten, ailesi tarafından şiddete ve cinsel istismara maruz bırakılan, töreler nedeniyle tehdit altında yaşayan ve zor durumda kalan 18-25 yaş arasındaki genç kızları sahiplenme, barındırma, eğitimine devam edenlerin eğitimlerini tamamlamasını sağlama, meslek edindirme ve toplumda birey olarak yaşamlarını kurabilmeleri için gerekli alt yapıyı oluşturmaktır.

PROJENİN KAPSAMI
Genç Kız Sığınma Evi'nde ikamet imkanının yanı sıra; psikolojik deste, sağlık tetkikleri ve mesleki eğitimler de sunulmaktadır. Hukuksal sorunlarda uzman desteği sağlanmaktadır. Sığınma evinde kalma süresi üç aydır. Ancak genç kızlara iş bulmaları, eğtimlerini tamamlamaları ve hayatlarına sağlıklı bir şekilde devam edebilmeleri için destek ve takip sürdürülmektedir.

Projeye 18 yaş altındaki, genç kızlar dahil edilmemektedir. Bunun nedeni yasaların izin vermemesi ve 18 yaş altındakilerin Yetiştirme Yurdu'na gönderilmelerinin zorunlu olmasıdır.

Kimler Başvurabilir?
• Yetiştirme yurdundan ayrılan kızlarımız.
• Ailesi tarafından şiddet gören ve cinsel istismar edilenler.
• Töreler nedeniyle zor durumda kalan genç kızlarımız.

* Müracatlar telefon veya şahsen yapılacaktır.

Çocuk İstismarı Hakkında


Size bu yazıda bir kadın ve bir anne olarak seslenmek istiyorum.. 

Elimden geldiğince; gerek kadınlar yazıyor' da, gerek ise kendi blogumda bu konuya sıklıkla değinmeye ve araştırmaya çalışıyorum. Daha önceki araştırma ve bilgilerndirme yazılarına şuradan ve şuradan ulaşabilirsiniz. 

Lütfen yanda ki "banner"a ya da (beni koruyun) girip bir okuyun. Gerçekten tüm ailelerin bilinçlenmesi lazım bu konuda. Çocuklarımız henüz küçük olduklarından, belki bazı şeyleri anlayamıyor olabilirler. Ama iyi ve kötü dokunma diye bir şey var ve 18 yaşına dek tüm çocuk ve gençlerin bunu anlaması gerekiyor. 

* Şu anda bu yazıyı okuyan bir ebeveyn yada yetişkin ise; lütfen şu adreste bulunan yazıları dikkatlice okusunlar..  

* Eğer bu yazıyı okuyan genç yada bir çocuk ise veyahut bir çocuk sahibi ise yine şu adrese bir göz gezdirsinler... Çocuklarına okutsunlar.. 

Çocuk istismarını gelin önce kendi ailemizden ve çevremizden engellemeye çalışalım. 
Biraz daha bilinç lütfen.. 

* Okuyan herkese teşekkür ederim.. Efsa...

1.11.2011

Çocuk Gelinler..


Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği, Sabancı Vakfı’nın desteğiyle hayata geçirdiği “Çocuk Gelinler: Yıkıcı Gelenekler ve Ataerkil Sosyal Mirasın Mağdurları” projesinin final toplantısını 27 Ekim 2011 Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptı. Parlamentodan başlayarak ilgili tüm kurum ve kuruluşların işbirliğiyle, çocuk evliliklerine karşı harekete geçilmesini hedefleyen proje kapsamında 18 ay boyunca gerçekleştirilen çalışmalar ve 10 ilde gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları aktarıldı.

TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun (KEFEK) desteğiyle düzenlenen kapanış toplantısında, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Sabancı Vakfı Genel Müdürü Zerrin Koyunsağan, 23. Dönemde KEFEK Erken Evlilikleri İnceleme Alt Komisyonu’nun başkanlığını yürüten Öznur Çalık, 24. Dönem KEFEK Başkanı Azize Sibel Gönül ve Başkanvekili Binnaz Toprak birer konuşma yaptı. Sanatçı Burhan Şeşen, projeye özel olarak bestelediği “Lütfen Sesimi Duyar mısınız?” adlı parçayı TRT Çocuk Korosu’ndan çocuklarla birlikte seslendirdi.

“Çocuk Gelinler”in öyküleri, “Küçük Yaşta Evlilik Büyük Geliyor: Çocuk Gelinler” adlı bir kitapta toplandı. Kitap, proje boyunca illerde kadınlarla ve farklı kurumlardan yetkililerle yapılan görüşmelerden elde edilen “Çocuk Gelinler”in hikayelerini içeriyor.

Uçan Süpürge’nin proje kapsamında hazırladığı, çeşitli kentlerde yapılan çekimler ve özel röportajlarla oluşturulan “Çocuk Gelinler” belgeseli, çocuk evliliklerini farklı açılardan ele alıyor ve kişilerin anlatımları üzerinden sorunun boyutlarını ortaya koyuyor.


Ve çocuk Gelinlerin Hikayeleri...

AĞRI:
"6'ncı sınıftayken bir arkadaşımız vardı, derslerinde gayet de başarılıydı. Birkaç hafta okula gelmedi. Yanına gittiğimizde parmağındaki yüzüğü gösterdi. Çok üzüldük. Kendisi de istemiyordu ama ailesi 10 bin TL karşılığı kızlarını 70 yaşındaki bir adama satmıştı. 14 yaşındaydı. Birkaç sene sonra ailesini gördüm, "Kızımız ilk doğumunda çok kan kaybetti şu an ölüm döşeğinde" dediler. Ailesi o kadar pişmandı ki, anlatamam. O durumdan kurtuldu. Geçen sene de babası sürekli aramasına rağmen kız bir türlü telefonu açmıyordu. Merak edip yanına gittiğinde kızını dövülmüş bir şekilde sokağın ortasında buldu. Adamın kızı burada, tekrar evlendirmek istiyor."

AMASYA:
"17 yaşında evlendim. Genç kızlara bakar özenirdim. Sokakta mahallenin genç kızları toplanmış oyun oynuyorlar. Balkondan izliyorum. Kızım 3 yaşındaydı. Eşim oyun oynayanlara nasıl baktığımı görmüş, 'Oynamak ister misin' dedi. O kızımıza baktı. Ben gittim oynadım, eve geldim."

İZMİR:
"16 yaşında evlendim. Evde sessiz film oynanıyordu. Çocuğumuz da olmadı. Cenaze evi gibi çıt çıkmıyordu. Öyle susarak 20 yıl geçirdik. Halen de yabancı gibiyiz."

Van’da yaşayan 40’lı yaşlarında bir diğer kadın, zoraki evliliğinin ilk zamanlarını halen korku ve endişeyle anlatıyordu:
“13 yaşında, herkes okula giderken ben de 30 yaşında bir adamla evlendirildim. Hiç görmedim, hiç tanımadım, sadece babamın arkadaşının oğlu olduğu için beni evlendirdiler. Gittiğim şahsı gördüğüm zaman sanki benim babam. Hiçbir gün onun yanına yaklaşamıyordum, gece olduğu zaman çok korkuyordum, odasına bile giremiyordum. Her zaman baba gözüyle baktım ona. Hâlâ da o psikolojimi üstümden atamıyorum.”

Kırıkkale’de orta yaşlı bir kadın ise bir daha o günlere dönemeyeceğini bilmenin acısıyla şöyle anlatıyordu yaşadıklarını:
“14 yaşındayken babam kendi kardeşinin çocuğuyla beni nişanladı. Ameliyata giriyordu, ölür kalırsam kız size emanet demiş. Onlar da geldiler istediler; babam beni zaten onlara verme taraftarıydı. Ama ben okumak istiyordum. Üniversite sınavlarına girdim, sınavı kazandığımı evlendiğim gün öğrendim. 17 yaşındaydım.”

Afyonkarahisar’da henüz lise öğrencisi olan bir kız çocuk ailesinin duygusal baskısına şöyle itiraz ediyordu:
“Bizimkiler sürekli ‘Mürüvvetini görelim, elimiz ayağımız tutarken düğün dernek yapalım, torun sevmek istiyoruz’ diyorlar. Herkes torununu kucağına almak ister ama kimse bana sormuyor ben istiyor muyum diye. Daha çocuğum, benden gelin olur mu, anne olur mu?”

Diyarbakır’dan genç bir kadın çocukluğunu tamamlayamadan gelin olmanın ne olduğunu tarif ederken öfkesini dindiremiyordu:
“15 yaşında evlendim. Korkunç bir şey. Tanımı yok. Büyük bir ailenin içine gidiyorsun, nasıl davranacağını bilmiyorsun. Kız istendiği zaman derler ki yaşı küçük olsun eğitelim. Mesela ben erkeklerin önünde ayağa kalkıldığını bilmiyordum, bilmediğim için ilk tokadımı yedim. 16 yaşımda oğlumu kucağıma aldım. 23 yaşındaydım, eşim vefat etti.”

Tekirdağlı genç bir kadın da kız çocukların okumasının erken yaşta evliliği önleyebileceğine işaret ediyordu:
“Sülalede, okuyan tek kızım. Anneannem 13 yaşında evlenmişti ve aile toplantılarında sürekli kuzenimden bahsediyordu; Fatoş evde kaldı n’apıcaz diye! Ona koca bulmak çabasındaydı. Bir gün anneanneme takıldım, beni niye söylemiyorsun dedim. Sen okuyorsun, sen hayatını kurtardın, dedi.”



Kaynak: Dipnot Tv - Uçan Süpürge Kadın iletişim ve araştırma derneği

Bilgi için:
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği
Tel: 0 312. 427 00 20
E-posta: info@ucansupurge.org
www.ucansupurge.org


Not: çocuk gelinlerin diğer araştırma, hikaye ve sonuçlarını farklı metinler halinde paylaşacağım..

31.10.2011

İki Haber Üzerine..

Garip bir gün..

Bugün; farklı ama ortak noktaları kadınlar olan, iki haber okudum. Ülkemizde Van da meydana gelen ve üzerinden 1 hafta geçmesine rağmen bizdeki etkisini yitirmeyen deprem haberleri güncelliğini korurken, asıl bomba haberlerde gizliymiş, anladım. İnsan düşünmüyor değil! Bu deprem etkisi neden yargı kararlarına uğramıyor diye... Gelin haberlere şöyle bir göz atalım...

Bir habere göre; "2002’de 13 yaşındayken, tanıştığı iki kadın tarafından 26 farklı kişiye satılan N.Ç. ile ilişkiye giren, aralarında asker, memur, esnaf, öğretmenlerin de bulunduğu sanıklara verilen, gerekçeleri büyük tartışma yaratan 32 sanıklı davanın temyiz incelemesi tamamlandı. Yargıtaydaki 13 yaşında satıldığı 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N. Ç.' nin davasında “reşit olmayan kişiyi zorla alıkoyma” suçlaması, yerini “rızasını alarak alıkoymaya” cezasına çevrilerek, onandı." *

Psikoloji dersinde şöyle bir metin vardı; "16 yaşına kadar çocuklar yaptıkları davranışların sorumluluğunu alamazlar. Rol kavramı daha baskındır." (Bunu mesela güneydoğuda polise taş atan çocuklarda sıklıkla görmekteyiz.Çocuklar yaşça büyüklerinden ne görüyorsa onu tekrarlıyorlar aslında.)

Yani 16 yaşından önce tüm çocuklar yaptıklarının sorumluluğunu taşıyacak kapasitede olmadıklarından, yaş sınırı olarak en az 16 olarak baz alınır. O yaşta bir kızın bırakın fuhuşa zorlanmasını, çocuk yaşta sayılacağından ötürü rıza gibi bir durumu sayılmamalı bile. Ama bazı sosyal medyada "adamların kaçırma gibi bir eylemde olmadıkları, karşılığını ödeyip zorlamada bulunmadıkları şeklinde bir savunma yapmış olabileceklerinden ötürü böyle bir karara varılmış olunabileceği" şeklinde yorumlar yükseldi. Haklı, yasalarda böyle bir madde var ise, bazı noktalarda hakimlerinde elinin kolunun bağlı olduğu anlar olabiliyor.

Asıl üzücü olan o maddenin orada olması.. O yaşta bir kızın rızasının kabul edilmesi.. O madde değiştirilmediği sürece bu gibi kararlara daha çok örnek teşkil eder..



Yorumlamak bile istemediğim bir haber..
Sadece tedbir ve kararlar veren mercilerin daha adil olmasını ve yasaların bir an önce yeniden düzenlenmesini istiyorum. 

Haber kaynakları ntvmsnbc

27.09.2011

KEDV / Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı


KEDV-Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı; Türkiye genelinde kadın girişimciliğini desteklemek amacıyla  gerçekleştireceği bir proje için yerel koordinatörler arıyor. 

Yerel Koordinatörlük görevi ile ilgili detayları ve görev yapılacak şehirlerin güncel listesini , KEDV’in Facebook sayfası olan; https://www.facebook.com/kedv.org.tr  adresinden edinebilirsiniz. * 


KEDV HAKKINDA

Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV), 1986 yılında kadınların ekonomik durumlarını ve yaşam kalitelerini iyileştirmek amacıyla kurulmuştur.
 Kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum örgütü olan KEDV, dar gelirli bölgelerde kadınlara ve çocuklara yönelik çalışmalar yapar. 
Kadınların bireysel ve toplumsal yaşamlarını iyileştirme çabalarını desteklemek, temel ihtiyaçları etrafında organize olarak kapasitelerini geliştirebilecekleri platformlar yaratmak ve çocukların erken çocuk eğitimi olanaklarından yararlanabilmelerini sağlamak üzere faaliyetlerini yürütür. 
Yerel kadın gruplarına yönelik bireysel ve kolektif kapasite geliştirme ve ekonomik güçlendirme programları uygular, bu gruplara Kadın ve Çocuk Merkezleri kurarak erken çocukluk eğitim hizmetleri sunmaları için destek verir. KEDV, bu faaliyetleriyle her yıl yaklaşık 3000 çocuk ve kadına eğitim ve diğer kapasite geliştirme olanakları sunmaktadır. 

* Alıntı

15.07.2011

Hürriyet Aile İçi şiddete Son! Kampanyası Acil Yardım Hattı Verileri

15 Ekim 2007 - 30 Haziran 2011 tarihleri arasında;

  • Toplam yapılan konuşma sayısı 26.993,
  • Aile içi şiddetle ilgili hukuki, kurumsal ya da psikolojik destek verdiği, hattın işleyişi, kampanya ve mağdura yardım konusunda bilgilendirme yaptığı kişi sayısı ise 12.330.
  • Arayan mağdur, mağdur yakını ve mağdur tanıdığı sayısı: 8.264’dır.
  • Her iki mağdurdan biri  fiziksel şiddetten şikâyet ederek arıyor. Bunların yarısına yakın kısmı ise fiziksel şiddetin yanı sıra diğer şiddet türlerinin bir ya da bir kaçına maruz kalıyor. 
  • Mağdurların 1/3’ü sözel, duygusal şiddete maruz kaldığını ifade ediyor.  Bu grubun da bir kısmı duygusal şiddetin yanı sıra sosyal, ekonomik ya da cinsel şiddet görüyor.
  • Sadece cinsel, ekonomik ya da sosyal şiddet şikâyeti ile arayan mağdurların oranı ise % 6
  • Mağdurların %2,9 i erkek.
  • Yaş dilimi 4–90,
  • Mağdurların %80 i eşlerinden şiddet görüyor.
  • Arayan saldırgan sayısı 146.On ikisi şiddet uyguladıklarını ama yapmak istemediklerini söyleyerek  yardım istemiş, üçü hakarette bulunmuş, ikisi eşinin yerini sormuş ve ilaçlarını götürmek istediğini belirtmiş, birine acil yardım yapılmış, diğerleri ise sığınma evine giden eşlerinin yerini sormuştur. 
  • Bu güne kadar 942 acil vaka gelmiş ve çoğunluğuna ekip gönderilmiş, önemli bir kısmına sığınma sağlanmıştır.
  • Mağdurların % 50’si avukatla görüşme yaptı, %28 i hukuki destek almak üzere baroya ya da karakola yönlendirilmiştir.
  • Çoğunluğu hattan psikolojik destek aldı ve her beş kadından biri psikolojik destek kurumlarına yönlendirilmiştir.
  • Yine 1/5'e yakın mağdur sığınma talebinde bulunmuş ve SHÇEK ya da Belediye sığınma evlerine yönlendirilmiştir.
  • Aramalar genellikle gündüz saatlerinde (14.00–18.00) yoğunlaşmaktadır. 
İstanbul dışından 79 ilden (Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Antalya, Ardahan, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Hakkari, Hatay, Iğdır, Isparta, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karaman, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırklareli, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Muş, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Siirt, Sinop, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tekirdağ, Tokat, Trabzon, Tunceli, Uşak, Van, Yalova, Yozgat, Zonguldak) ve 13 farklı ülkeden (Almanya, Fransa, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Hollanda, Avustralya, Amerika, Suriye, İsviçre, İran, Tunus, İngiltere ) ve Kıbrıs’tan arama gelmiştir. 

9.06.2011

İmza Kampanyası



Aralarında Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği’nin de (KA.DER) içinde bulunduğu “Eşitlik Mekanizmaları Kadın Platformu”, Kadın Bakanlığı’nın ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün kaldırılması planları üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bir açık mektup yayınlayarak beraberinde bir de imza kampanyası başlatmıştı.


İmza kampanyasi metni şöyle:


"Basında yer alan haberlere göre hükümet, 'Kadın ve Aileden 'Sorumlu' Bakanlık'ı kaldırarak, yerine 'Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı' kurulması için hazırlıklarına başlamış durumda. Günde en az beş kadının öldürüldüğü, kadınların mecliste ve karar mekanizmalarındaki yok denecek oranda temsil edildiği; yoksulluk, eğitim, sağlık gibi kriterler açısından dünya sıralamasında en diplerde yer aldığı bir ülkede, kadın erkek eşitliğini sağlamakla görevli tek mekanizmanın kaldırılması kabul edilemez. Açtığımız bu imza kampanyası ile bu girişimden vazgeçilmesini; bakanlığın, aileden bağımsız olarak kadın-erkek eşitliğini sağlamakla görevli icracı bir bakanlık olarak yeniden düzenlenmesini talep ediyoruz. Eşitlik Mekanizmaları Platformu olarak, burada toplanan imzaları Hükümete ve Meclisteki tüm partilere ileteceğiz. Kampanyayı yaygınlaştırmak için desteğinizi bekliyoruz. Konu çok acil ve kritik, seçim sonuçları bile beklenmeden, her an bakanlar kurulu toplanıp kadın bakanlığını tamamen kaldırabilir."


Destek için http://imza.la/kadin-bakanligi-kaldirilmasin

Kapatılan Bakanlık..




"Kadınla erkek birbirinin tamamlayıcısıdır, eşit olmaları mümkün değildir" sözlerinin sahibi Başbakan Erdoğan, bakanlıklarda yapacağı değişiklikle ilgili Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın  kaldırılarak yerine "Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı" kurulacağını açıkladı. Bu arada Başbakanlığa bağlı 1991'den beri kadın politikalarının oluşturulmasında önemli işlev gören Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) de kapatılarak "Kadın ve Aile Genel Müdürlüğü"ne dönüştürülecek.

Durumun olumsuz bir gidişat olduğunu dile getiren 65 kadın örgütü ve insiyatifi  Başbakan Erdoğan'a gönderdiği açık mektupta ise "Tırnaklarımızla kazıyıp edindiklerimizin sessizce yok edildiği sabahlara uyanmak istemiyoruz" derken hükümetin Kadın sorunlarının gözardı ederek kadınları birey olarak kabul etmeyip, ısrarla 'aile' bir ferdi olarak gösterme gayretini karşı çıkıyor. Kadın örgütleri, bakanlıklarının kaldırılmasının, hükümetin kadını, anne, eş, bacıdan ibaret gördüğünün göstergesi olduğu görüşünde birleşiyorlar.


KADIN BAKANLIĞI KALDIRILMASIN İMZA KAMPANYASI

Bakanlığın değiştirilmemesi için imza kampanyası başlatan platform üyesi kadınlar, ''günde en az 5 kadının öldürüldüğü, kadınların Mecliste ve karar mekanizmalarında yok  denecek oranda temsil edildiği, yoksulluk, eğitim, sağlık gibi kriterler açısından dünya sıralamasında sonlarda yer alan bir ülkede'' kadın-erkek  eşitliğini sağlamakla görevli önemli mekanizmalardan birinin kaldırılmasının kabul  edilemez olduğunu söylüyorlar.

Başlattıkları imza kampanyasıyla bakanlığın isminde kadın kelimesinin en başta yer alacak şekilde oluşturulmasını isteyen, bakanlığın, aileden bağımsız olarak kadın-erkek eşitliğini sağlamakla görevli icracı bir bakanlık olarak yeniden düzenlenmesini talep eden kadınlar, topladıkları imzaları Hükümete ve Meclisteki tüm partilere iletmeyi amaçlıyor.

KA.DER BAŞKANI ÇİĞDEM AYDIN

Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği  (Ka.Der) Genel Başkanı Çiğdem Aydın, icracı bir kadın bakanlığı beklerken  var olan kadından sorunlu devlet bakanlığının  kaldırılmasına  son derece kızgın ve canının sıkkın olduğunu belirtti.

Çiğdem Aydın, Devlet Bakanlığı'nın kapatılmadan önce bir imza kampanyası başlatttıklarını hatırlatarak şunları söyledi:

"Üç bin küsur imza toplandı. Başbakan Müsteşarına ilettik. Başbakanlığa mektup yazdık.  Böyle bir karar alınırken görüşümüzün alınmış olması gerekirdi. Seçime 3 gün kala böyle bir düzenlemeyi doğru bulmak mümkün değil. Dayatma olarak algılıyoruz. Bakanlık adından 'kadın'ı kaldırmanın sakıncası var. Adı Kadın, aile ve sosyal politika bakanlığı olarak değişseydi elinmizden geleni yapardık, desteklerdik. Kadını yok sayan bir anlayışın göstergesi. Kadınlara ilişkin hak temelli taleplerimizin görmezden gelineceği kaygısını taşıyoruz. Kadınların yurttaş olmakla, birey olmakla ilgili sıkıntıları var. Kadın sorununu ailenin unsuru olarak görerek çözmek mümkün değil."

TKDF AÇIKLAMASI

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu'ndan yapılan açıklamada ise; Hükümetin kadına ilişkin düzenlemelerin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için yıllardır mücadele veren kadın örgütlerinin görüşü alınmadan yapmasının, "kadını birey olarak görmek istemeyen ve aile içine hapseden iradenin " bir ürünü olduğuna dikkati çekti. Avrupa Konseyi tarafından hazırlanıp imzaya açılan Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve bunlarla Mücadele Sözleşmesi'nin takibi konusundaki kararlılıklarını kamuoyuna duyurmak ve seçim sonucunda oluşacak yeni Meclisin açılış haftasında "çocuk ve kadınların maruz kaldığı taciz ve cinayetleri protesto etmek" amacıyla TBMM önünde yapılacak eylem için bir deklarasyon yayımladıkları ifade edilen TKDF'nun açıklamasında,  bu bağlamda hükümetten acil yanıt bekledikleri ifade edildi. *


8.02.2011

Bir Kadın Öldüğünde, İnsanlık Ne Kadar Ölür?

Gelin size Trajikomik bir olay anlatayım:
"Hırsızın bir tanesi tecavüz suçlaması ile gözaltına alınınca bağırmaya başlar.
-"Ben tecavüzcü değilim, hırsızım"
Neden mi böyle bağırır?
Cezaevlerinde tecavüzcülerin çoğu şişlenmektedir de ondan. Hem de hemcinsleri tarafından!"

*******

Günlerdir okuyoruz. Yazarlar birbirlerine "sen bunu dedin", "ben de sana şunu soruyorum", "bak şu konuşana" hesabı ölmüş bir insanı tenis topu yapmış, atışıp duruyorlar. Yukarıda ki hikayeyi, bu nedenle örnek gösterdim birazda... Bu aralar erkekler, düşüncede ikiye ayrılmış gibiler. Suların biraz soğumasını bilerek bekledim. Rahmetli Defne Hanım bilmeden bizlere kadın olmanın ne demek olduğunu karamizah gibi gösterdi. Eminim hepimize şu soruyu tekrar sordurdu:
"Ülkemizde kadın olmak ne demekti?"

*******

Geçtiğimiz pazar günü NTV yi izleyen oldu mu bilmiyorum. Gerçek Orada bir Yerde isimli programda Kadının Toplumdaki Rolüne ilişkin bir çok konu konuşuldu. Mesela gelin şu tabloya bir daha bakalım:
"Dünya Ekonomik Forumu’nun her daim aksatmadan hazırladığı “Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği” raporunun 2010 yılı rakamına göre: Kadın-erkek eşitliği konusunda Türkiye 136 ülke arasında 126. oldu. Eni konu 10 ülkeyi geride bırakabilmişiz.." (Bu tablonun diğer maddelerini ayrı bir konuda işleyeceğim)

*******
Türkiye sınırları içerisinde kadın olmak nedir biliyor musunuz? Kadın olmak birazda, başkalarının değer yargılarının altında ezilmektir.

Herkesin her şey hakkında fikir sahibi olduğu günümüzde; kronik bir yalnızlığın pençesinde bir ömür tüketen sözde yetkin hayat guruları, yataklarından kalktıklarında yeni güne huzurla mı başlıyorlar merak ediyorum. Yoksa çirkince iddialarla, o kişinin yaşadıklarını bilip bilmeden, üstelik o gün cenazesi kaldırılacak bir ölünün arkasından sarf edilen kelimelerin, ufacık bir pişmanlığını duyuyorlar mı mesela? Yoksa halen her kelimelerinin arkasındalar mı?

*******
Kadın olunca birazda ne olur biliyor musunuz? Biri tutar, biri vurur, biri çiğ çiğ yer! Bunu gören diğerleri kurtarmak için çaba sarfedemez, sadece bakar ve susar.

O yazıları yazanlar ile içeriğinin anlatmak istediğini destekleyenleri, bir insanın yaşamını bilip bilmeden yaftaladıkları için saygı duymamı kimse benden beklemesin!
Velev ki, H. U. ve onun gibi düşünen insanların saygısını kazanmaya ihtiyacım yok benim.

*******
Kadın olmak birazda nedir biliyor musunuz? Bir kadının içine girince adam olunuvermesi, adam hissetmesidir diğer cinsin!

"Kadın olmak" nasıl anlatılır? Geleneklerimize göre bir ölünün ardından kötü konuşulmaz. Sadece ölü diye değil üstelik.. Dinimize göre ise bir insan hakkında gıybet edilmez. Bunlarıda boşverin dünya üzerindeki hiçbir kadın; bir aşkı, cinselliği, ilişkiyi yaşadığı için, başka kuramlara dayanılarak yargılansada, küçültülemez. Saygının ölçüsü bu değildir. Saygı yataktan geçmez!

Kötülük nedir biliyor musuz?
Önünde 'rol modeli' olarak yazan kaypak adamların var olduğunu bildiğin bir dönemde büyümek ve büyütmek mi?
Yoksa organ mafyalarının, rızan dışında vücudundan ciğerlerini alıvermesi mi?
Sahi sokakta kaç kadın kan kaybından ölüme terk edilmiştir?
Kaç anne; kızlarının sırf parasızlık uğruna yaşlı adamlara peşkeş çekildiğini sessiz çığlıklarla izlemiştir?
Yoksa o yazarların yazdıklarını okuyarak, organ mafyalarının eline bile düşmeden kan kaybından ölmesi midir insanlığın?

H.U. olarak yazan sözde yazarın bir cümlesini kendisine şifa niyetine yutmasını istiyorum ben.
"Bir zamanlar aşka düşülürmüş."
Doğrudur!
Ama sözde varsayım bile olmayan iddaalarla insanlık bu derece düşürülmezmiş!

Sahi bırakın bir kadının ölmesini, insanlık ölünce ne olur?