20.12.2011

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Başlıyor

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'ne başvurular başladı. Festivale yönetmeni veya yönetmenlerinden biri kadın olan uzun metraj, belgesel, kısa ve animasyon kategorilerinde filmler başvurabiliyor.

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali başvurularını almaya başladı. Bu sene 15. yaşını kutlayacak festival, 10-17 Mayıs 2012'de Ankara'da gerçekleşecek.

Sinemada kadın emeğinin görünür kılınması amacıyla çıktığı yolda dünyanın dört bir köşesinden kadın yönetmenlerin filmlerini seyirciyle buluştururan festivale, yönetmeni veya yönetmenlerinden biri kadın olan filmler başvurabiliyor.

Başvurular 1 Mart'a kadar

Yapım yılı 2011-2012 olmak önkoşuluyla uzun metraj, belgesel, kısa ve animasyon kategorilerinde film başvuruları için son başvuru tarihi 1 Mart 2012.

Festivale başvurmak için filmlerin bir ön izleme DVD kopyası ile festival.ucansupurge.org adresinde yer alan başvuru formunu Uçan Süpürge adresine gönderilebilir.

* Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali; Büyükelçi Sok. No: 20/4 Kavaklıdere-06700, Ankara

Tel: 0312 427 00 20
Faks: 0312 466 55 61 

19.12.2011

Suçlu Olan Kim?


*Çok değil 1,5 sene kadar önce bazı araştırma sonuçları kullanılarak hazırlanmış bir yazı bu. Kullanılan araştırma sonuçları ise yine aynı dönemde; 29-30 Nisan 2010 tarihlerinde Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nin düzenlediği “Cinsel Suç Kavramı ve Delillendirme” konulu sempozyumda İstanbul Adli Tıp Enstitüsü’nden Prof. Dr. Fatih Yavuz’un açıkladığı bilgilerden oluşmakta. 1,5 sene sonra bugün geldiğimiz noktadan baktığımızda en dikkat çeken nokta ise; araştırma sonuçlarına göre cinsel suçların ortaya çıkmama nedenlerinden biri olan “saldırganın cezalandırılmayacağı korkusu”nun yargı tarafından ete, kemiğe büründürülüp gerçek hale getirilmesi, kesinleşmesi! 13 yaşındayken 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç'nin davasında inanılmaz bir gerekçeyle tecavüzcülere uygulanan ceza indirimi de bu durumun en iyi örneği!

***

Cinsel taciz ve tecavüz. Hep vardı ve hala da var. Ama son günlerde birbiri ardına patlak veren olaylar, özellikle çocuklara yönelik taciz ve tecavüz vakalarının sayısındaki hızlı artış ve gün yüzüne çıkan, çıkartılan dosyalar nedeniyle daha çok konuşulur, tartışılır oldu. Bir çocuğun bir başka çocuğa tecavüz edip öldürmesi ise bu konunun ne vahim ve tehlikeli bir boyuta geldiğinin en büyük kanıtı ne yazık ki...

Yapılanlar karşısındaki acı ve olabilecekler karşısındaki korku artık hepimizin yüreğine yerleşmiş durumda. Artık görmezden gelemeyeceğimiz, sessiz kalamayacağımız bu durum karşısında aslında pek çok olasılığın bizzat içimizde, evimizin içinde yer alabileceğini gösteren bir araştırmanın sonuçları açıklandı geçtiğimiz günlerde.

Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nin 29-30 Nisan tarihlerinde düzenlediği “Cinsel Suç Kavramı ve Delillendirme” konulu sempozyumunda İstanbul Adli Tıp Enstitüsü’nden Prof. Dr. Fatih Yavuz’un açıkladığı araştırma sonuçlarına göre; saldırganların çoğu aslında içimizden biri.

Adli Tıp Enstitüsü’nün en küçüğü 1, en büyüğü ise 78 yaşında olan 1200 cinsel istismar mağduru arasında yaptığı araştırmada saldırıya uğrayanların yüzde 50’sinin çocuk ve saldırganların yüzde 90’ının ise tanıdık olduğu ortaya çıkmış durumda. Yine aynı araştırmada saldırının gerçekleştiği yerlere bakıldığında yüzde 60’ının saldırgan ya da mağdurun evi olduğunu görmekteyiz. Cinsel saldırının ortaya çıkmama nedenlerinin başında ise toplumun olumsuz yaklaşımı ve saldırı iddiasının ciddiye alınmayacağı korkusu yer almakta.

Yine Prof. Dr. Fatih Yavuz’un deyimiyle her yıl cinsel suçlarla ilgili adliyeye yansıyan davaların toplamı 13-18 bin arasında değişiyor. Yansımayanlar, yansıtılmayanlar düşünüldüğünde ise bu rakam neredeyse 20 katına yani 336 bin civarına ulaşıyor. Araştırmada yer alan diğer sonuçlar da aynı oranda çarpıcı ve düşündürücü.

Namus konusuna bu kadar önem verilen ve hatta uğruna acımasızca cinayetlerin işlendiği bir ülkede, cinsel taciz ve tecavüz olaylarında saldırganların büyük bir oranının tanıdık olması ve tüm bu saldırıların sonrasında toplumun olumsuz yaklaşımından korkularak sessiz kalınması büyük bir çelişki değil mi sizce de? Ve devletin bu çelişkiyi gidermek ve bu sorunu çözmek adına eğitim, yaptırım, ceza vb konularda bir an önce gerekli tedbirleri alması gerekirken, aksine bu çelişkinin devlete bağlı bazı merciler tarafından “kan davası olmasın” vb bahanelerle üstü örtülürmüşcesine sürdürülmesi ne kadar doğru?

Farkında mıyız acaba; bu çocuklar hepimizin. Bu çocuklar geleceğimiz bizim. Ne aileleri ne de devlet olarak kendi çocuklarımıza, kendi geleceğimize sahip çık/a/mıyor, hastalıklı ve ruhları zarar görmüş bir nesil yaratarak onların yüreklerini, masumiyetlerini yok edip vicdanlarımız kadar geleceğimizi de karartıyoruz. Kendi ellerimizle kendi çocuklarımızı cehenneme sokuyor ve orada onları yalnız bırakıyoruz. Peki böylesine bir cehennemin içersinde hangimiz yanmadan yaşayabilir ki?


ARAŞTIRMA SONUÇLARI:
MAĞDUR PROFİLİ:*Erişkin Kadın: %35-40
*Çocuk: %50
*Erişkin Erkek: %5
*Zihinsel Engelli: %3
*Yaşlı: %1-3

SALDIRININ GERÇEKLEŞTİĞİ YER:*Issız ve karanlık bir yer: %10
*Saldırgan ya da mağdurun evi: %60
*Bir başka ev: %20
*Diğer kapalı yerler: %20

ZORLAMA TÜRÜ:*Fiziksel şiddet: %50
*Tehdit ve korkutma: %20-50
*Hile-kandırma: %20

SALDIRGAN PROFİLİ:*Kadınlara yönelik: %75’i tanıdık
*Çocuklara yönelik: %90’ı tanıdık
*En küçük mağdur: 1 yaşında
*En büyük mağdur: 78 yaşında

CİNSEL SUÇLARIN ORTAYA ÇIKMAMA NEDENİ:*Toplumun olumsuz yaklaşımı
*İddiasının ciddiye alınmayacağı korkusu
*Saldırganın cezalandırılmayacağı korkusu
*Saldırganı zor durumda bırakmamak
*Saldırganın misilleme korkusu



**Konuyla ilgili bilgiler buradan alınmıştır.