Sizlere başımdan geçen bir olayı gözünüzde canlandırabilin diye tüm detayı ile aktarmak istiyorum. Anlattıktan sonra azalır sanmıştım etkisi ama bu kadar zaman önce yaşanmış bile olsa, peşimi bırakmayacağını ve benimle yaşlanacağını anlıyorum. Okuyun, anlatmaya başlıyorum.
Yorucu bir günün ardından evime gitmek istemedim… Az kullandığımız, senede birkaç kez gittiğim x semtteki eve gitmeye karar verdim, belki biraz yalnız kalmak da istedim. Eve gittiğimde sıkıldım, çok yakın olan o alışveriş merkezinde herkesin gittiği o filme gitmeye karar verdim. Filme ummadığım kadar çok güldüm, çıktığımda hala gülüyordum.
Saat 21:30 idi ve telefonumun saatiyle her zaman dost yaşarım, zaman benim için önemlidir, neye ne kadar zaman ayırdığım, zaman ayırmamam gereken anlar… önemlidir. Evin bulunduğu köşeden geçtiğimde hava beni üşüttü ve montumun şapkasını kafama geçirdim, tüylü kocaman bir şapka, altımda dizimin altına gelen bir elbise ve nedense eve bırakamadan sinemaya da götürdüğüm tonlarca ağırlıktaymış gibi gelen çantam var. Çanta yüzünden sağ tarafa yüklenerek yürüyorum, sokakta kimse yok, sadece önümü görüyorum. Anahtarımı çıkardım zaten cebimdeydi, böyle temkinliyimdir hep bir sonraki adımımı hesaplar, 2 dakika sonra yapacaklarım için hep hazırlıklı olurum ama bu sefer öyle olmadı.
Kapıya anahtarı sokup çevirmemle, birisi tarafından bacaklarımdan ileriye doğru itildim. Apartmanın içine girdik ve kapı kapandı bile. Bacaklarımın arasında her ne var ise kilodumu, çorabımı parçaladı, parmakları her yerimde… Ben apartman boşluğunda ucu gözükmeyen o boşluğa düşmemek için direniyor, tutunacak yer arıyorum, şoktayım ne yapacağımı bilemiyorum ve o işine devam ediyor, canım acıyor ve tam düşmek üzereyken bir pervaz bulup tutunuyorum o ağır çanta ise vücudumu dengede tutup beni koruyor. Ayaktayım ve o hala beni mıncıklıyor, artık dengemi tam olarak sağladım ve arkama dönerek boyu omuzlarıma gelen yüzünü hala hatırlayamadığım o yaratığın suratına saldırıyorum şoktan kurtulup bağırmaya başlıyorum ve bir yandan yüzüne vurmaya başladım, yüzüne bir tokat atmayı başardım ve yanağında tırnaklarımla bir darbe vurabildim. Yere düştü ama hala bacaklarımdan beni o boşluğa itmeye çalışıyor, bağırmaya başladım tüm gücümle ve hala şoktayım, bir tekme savuruyorum ona doğru panikle otomatiğe basıp sürünerek koşmaya başlıyor… Peşinden koşuyorum ama bacaklarımın arası zonkluyor, nefes nefese kaldım ama boş sokakta bağırarak o pisliği yakalamaya çalışıyorum umutsuzca. Bir adım daha atacak gücü bulamayınca yere çöktüm ve kaçmış çorabıma, bacaklarımın arasından sallanan donumun parçasına bakıp geri döndüm. Apartmanın bulunduğu sokakta bana boş boş bakan o yaşlı adama küfür edip, neden yardım etmediğini sordum, umurunda bile değildi. Saldırıya uğrayan biri yokmuş, o kadar bağıran – yardım çağıran biri hiç olmamış gibiydi.
Apartman merdivenine çöktüm ve polisi aradım, 10 dakika sonra bir ekip geldi, ben hala titriyordum. İki genç polis… Bana sigara uzattılar, aldım içtim ve anlattım tüm detayları, dinlediler ve çok üzüldüler. Yüzünü hatırlayamadığım o yaratığın yaptıklarını tüm detaylarıyla anlatmasına anlatıyordum da yüzünde bir göz var mıydı, peki ya ağzı, burnu, yanakları hiçbirisi yoktu… Sadece başında bir beresi ve 1.60-65 gibi boyu vardı, hayır tiner veya içki kokmuyordu, şu köşeye kaçmıştı, diğer köşeye kadar peşinden koşmuş yakalayamamıştım. Evet bağırmıştım, yardım dilemiştim ama duyan yoktu. Halbuki sokakta yürüyen şu yaşlı adam (polis gelince ortadan kaybolmuştu) ve köşedeki bakkal ( ses falan duymadığını söyledi yalancı pislik) açıktı. Daha da üzüldü polisler, bu bir tecavüz amaçlı saldırı dediler ama tipini tarif etmelisin. Zorladım kendimi hatırlamak için kalktım, beni yuvarlayamadığı o derin apartman boşluğuna, can haliyle tutunduğum merdiven pervazına baktım ama hala yüzü yoktu. Birlikte devriye arabasıyla arka sokakları gezdik, boş gezen insanları gösterdiler bu mu diye, peki şu mu? Hiç birisi değildi… Kimlik ve irtibat bilgilerimi alıp gittiler, detayları hatırlarsan mutlaka gelip ifade vermelisin dediler.
Eve döndüm ama ağlamadım, zor uyudum ve uyuyana kadar yüzünü hatırlamaya çalıştım, olmadı. Ertesi gün işe gittim ve kimseye anlatmadım. İki gün sonra anneme anlattım, annem üzüntüden kahroldu ve ağlamaya başladı. Üzülme dedim, geçti gitti… Sadece, arkama bakarak yürümeye başladım ve elim hep yumruk şeklinde geziyorum. Kızdı annem, insan nasıl arkasına arada bakmadan yürürdü, hiç anahtar çıkarıldıktan sonra insan sağına soluna bakmaz mıydı, bu tip saldırılar hep böyle olurdu du du… Annem birden saldırı uzmanı kesildi ve ben cevap bile vermedim kendisine. Bir hafta sonra o polislerden biri aradı beni, hatırladınız mı efendim dedi, hayır dedim üzüntüyle, yüzü hiç olmadı. Bana üzüntü dolu, yavaş bir sesle, o bölgede bir aydır ev kadınlarına ve çocuklara yönelik bu tür saldırıların olduğunu ancak insanların çevre dedikodusu korkusuyla şikayetçi olmadıklarını sadece saldırıyı bildirdiklerini söyledi. Kahroldum, şanslıydım belki o boşluktan düşüp ölmediğim için, şanslıydım belki sadece parmaklarını kullanabildiği için ama kahroldum. O eve tekrar gittim kimseye söylemeden ve yüzünü hatırlamaya çalıştım, o köşede bekledim onu tekrar gelir diye. İnsanların korkak aptallıklarına, korkup bir aptal gibi kabullenişlerine isyan ettim. Çok zorladım kendimi, hatırlamadım.
Bir daha gitmedim o eve, sevgilime bu saldırıyı anlattığımda, neden o gece beni aramadın, bulur öldürürdüm ben onu dedi ve bana göz yaşartıcı bir sprey verdi, çantamda hep bulundurmam için. Ben götüreceğim seni her yere dedi, bensiz bir yere gitmeyeceksin, ben seni korurum. Benim korunmaya, kollanmaya ihtiyacım yok, bana bir çakı al, her gece hayalimde kıtır kıtır kestiğim o parmakları gerçekten doğrayayım dedim. O hatırlayamadığım yüze çakımın ucuyla ben ağız, burun, göz yapayım…
Şapkalı montumu attım, koca kış şapkalı bir şey kafama takmadım, hala arkama bakarak yürüyorum, hala arkamdan birinin geldiğini hissedince buz gibi terler döküp arkama hırsla dönüyorum, arada aklıma gelince o parmakları hayali çakımla eklemlerinden doğruyorum, yumruklarım hep sıkıp dolaşıyorum...