27.08.2009

Mülteci Kadınlar

Bundan 3-4 sene önce mülteci kadın ve çocuklarla ilgili yapılan araştırmaları derlemiştim kendimce. Kaynak belirtmek isterdim ama hangi kaynaklardan yararlandığımı net olarak hatırlamadığım için yanıltmak istemiyorum kimseyi.
Araştırmaların sonuçları çok çok ilginç efendim, buyrun okuyalım:

Mülteci olmanın şartları ağır, kadın mülteci olmanın şartları daha da ağır. Üstelik


Mülteci topluluklarında evlerinden uzaklaşmış olan insanların yaklaşık %50’sini kadınlar ve kız çocukları oluşturuyor.




KADININ MÜLTECİLİK SÜRECİNDE YAŞADIĞI SORUNLAR


Çatışma Sırasında, Kaçıştan Önce;
  • İktidarda bulunan kişiler tarafından taciz,
  • Cinsel olarak işkence,
  • Askerler tarafından cinsel şiddet,
  • Toplu tecavüz ve hamile bırakılma,
  • Çatışma sırasında tarafların silahlı üyelerince kaçırılma



Kaçış Sırasında;



  • Haydutlar, sınır muhafızları tarafından cinsel saldırı,
  • İnsan tacirleri, köle ticareti yapanlar tarafından yakalanma

Sığınma Ülkesinde;



  • Otorite sahibi kişiler tarafından cinsel saldırı,
  • Ailelerinden ayrı düşmüş kız çocuklara, bakıcı aile yanındayken cinsel taciz,
  • Aile içi şiddet,
  • Yakacak ya da su almaya giderken cinsel saldırı,
  • Hayatta kalabilmeleri için cinsel ilişkiye zorlama/ zorla fuhuş
  • Yardım beklerken cinsel taciz

Geri Dönüş Sırasında;



  • Kadınlara yönelik sünnet gibi zararlı geleneksel uygulamaların tekrar başlatılması,
  • Ailelerinden ayrı düşmüş kadın ve çocuklara yönelik cinsel taciz,
  • İktidarda olan kişiler tarafından cinsel istismar,
  • Haydutlar, sınır muhafızları tarafından cinsel saldırı, geri dönüşe zorlanma

Yeniden Bütünleşme Döneminde;



  • Geri dönenlere bir çeşit ceza olarak cinsel taciz,
  • Yasal statüyü düzene sokmak için cinsel zorbalık
  • Karar alma süreci dışında bırakılma,
  • Kaynaklara erişimin engellenmesi



KADIN MÜLTECİLERE ÖZEL KORUMA GEREKTİĞİNİ İSPAT EDEN ARAŞTIRMA SONUÇLARI

  • Güney Afrika’da her 83 saniyede, bir kadının ırzına geçildiği tahmin edilmektedir; böylesi 20 vakadan yalnızca biri polise bildirilmektedir.
  • 90 milyondan fazla Afrikalı kadın, sünnet veya başka biçimlerde genital organ tahribatı mağdurudur.
  • Bangladeş’de 1971 yılındaki silahlı çatışma sırasında Pakistanlı askerler tarafından 200,000 sivil kadının ırzına geçildiği tahmin edilmektedir.
  • Avrupa Topluluğu bünyesindeki bir durum tesbit ekibinin tahminlerine göre, Bosna’da çatışmanın başladığı Nisan 1992 tarihinden itibaren 20,000’den fazla Müslüman kadın tecavüze uğramıştır.
  • 1986-1997 yılları arasında aşağıdaki ülkelerde yapılan araştırmalarda görüşme yapılan kadınların %16 – 41’i yakın ilişkide eşleri tarafından fiziksel saldırıya uğradıklarını belirtmişlerdir: Kanada, Yeni Zelanda, İsviçre, Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri, Kamboçya, Hindistan, Kore, Tayland, Mısır, İsrail, Kenya ve Uganda.
  • Tüm yetişkin kadınların %14.8’i gerçekleşmiş tecavüz mağduru olduklarını belirtmişlerdir. Ayrıca %2.8 tecavüze teşebbüs mağduru olduğunu belirtmiştir.
  • Büyük çoğunluğu Asya’da olmak üzere, çeşitli nüfuslarda hayatta olması beklenen en az 60 milyon kız, istenilerek oluşturulan cinsiyet-seçimli düşük, bebek öldürme veya ihmal sonucunda kayıptır.
  • Her yıl sınırlar arasında iki milyon kadının ticareti yapılmaktadır.





BARINAKLARDA YAŞANAN SORUNLAR


  • Mülteci kadınlar çok sıklıkla kamp tasarımının yetersiz olmasından kaynaklanan tehlikelerle karşılaşırlar; kadınların mahremiyetine imkan tanımayan toplu barınaklar; mülteci kadınların barındığı yerlere güvenli olmayan uzaklıklarda kurulmuş tuvaletler gibi temel hizmetlerin yerleri; yetersiz ışıklandırma sorunlardan bazılarıdır.
  • Geleneksel toplulukların bir araya gelmesi yerine birbirine yabancı kişiler bir araya getirilebiliyor,
  • Refakatsiz kadınlar tek erkekle aynı mekanda bulunabiliyor
  • Geleneksel mekanizmalar işlemeyebiliyor,
  • Kadınlar malzeme dağıtımında sorun yaşıyor,
  • Malzeme için uzun mesafeler yürümek zorunda kalıyor, bu uzun mesafelerde taciz, tecavüz vakaları yaşanıyor.
  • Sağlık, eğitim, beceri geliştirme ve gelir getiren faaliyetlere erişimde sorun yaşıyor.


PRATİK ÖNLEMLER


  • Mülteci kadınların özel koruma sorunlarına hassasiyet ve sağduyu gösterilmesi, kamp ve yerleşimlerinde ortaya çıkabilecek sorunların önlenmesine katkıda bulunabilir.
  • Kampların sınırlara yakın ya da güvensiz alanlarda kurulmasından kaçınmak,
  • Temel hizmet ve imkanların mülteci kadınların saldırıya maruz kalmayacakları şekilde düzenlenmesini sağlamak,
  • Mülteci kadınları kendilerini etkileyen konularla ilgili alınacak kararlara dahil etmek,
  • Üreme sağlığı da dahil sağlık hizmetlerine erişimlerini sağlamak ve yararlanıp yararlanmadıklarını gözlemlemek,
  • İşkence, tecavüz ve fiziksel ya da cinsel istismarın diğer türlerinin mağdurları başta olmak üzere, mülteci kadınlar için danışmanlık ve akıl sağlığı hizmetleri kurmak,
  • Mülteci kız çocukların eğitim konusunda erkeklerle eşit imkanlara sahip olmalarını sağlamak,
  • Beslenme durumlarını gözlemlemek,
  • Refakatsiz kadınlara kendilerine danışarak özel barınak sağlamak ve yeterli güvenliği sağlamak,
  • Şiddete açık kişileri belirlemek ve gerekli önlemleri almak,
  • Kadınların sosyal ve ekonomik gelişimini sağlamak,
  • Mülteci kadınların eğitim programlarına katılımı konusunda eşit imkanlara sahip olmasını temin etmek






MÜLTECİ KADINLARLA İLGİLİ ULUSLARARASI BELGELER ve BU BELGELERİN YARARLARI


  • İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948)
  • Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi (1966)
  • Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmeleri(1966)
  • Kadınlara Karşı Şiddetin Tasfiye Edilmesine Dair Bildiri(1993)
  • Kadınların Siyasal Haklarına Dair Sözleşme(1952)
  • Evli Kadınların Uyrukluğu Sözleşmesi(1957)
  • Olağanüstü ve silahlı çatışma hallerinde kadınların ve çocukların korunmasına dair bildiri(1974)
  • İşkenceye ve diğer zalimane, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezaya karşı sözleşme(1984)
  • Her türlü ırk ayrımcılığının tasfiye edilmesine dair uluslararası sözleşme(1965)
  • Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın tasfiye edilmesine dair sözleşme(1979)



Bu belgelerin yararları:



  • "Ayrımcılık ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet"i tanımlar.
  • Bu belgelerde mülteci kadınlar “şiddete açık hassas grup” olarak belirtilmiştir.
  • Bu bildiriler ile devletler kamuya açık alanlarda ya da özel alanlarda kadınlara karşı şiddeti tasfiye etmek ve cezalandırmak gibi önlemler almayı taahhüt etmişlerdir.
  • Kadına şiddetin kadınların hak ve temel özgürlüklerinin ihlali olduğunu belirtir.
  • Mülteci kadınların savunmasız gruplara dahil olduğu belirtilmiştir.
  • Devletler geleneksel, dini görüşlere sığınmamalı, tasfiye için gecikmeksizin bir politika uygulanmalıdır denilmiştir.















20.08.2009

Tecavüz Üzerine


Tecavüz bir kadına ne gibi zararlar verir?
Fiziksel zararları gün be gün iyileşecektir elbet. Ya ruhsal-zihinsel? Kadını kendinden bile tiksindiren, arındırılamayacağını düşündürten, sindiren, aşağılayan zoraki bir eylem. İnsanın önce kendi vicdan muhasebesini yapması gerekir oysa ki. Nasıl kıyılır da, zorla böyle bir zorbalık gerçekleştirilebilir ki bir insan? Karşısındakinin bir canlı olduğunu unutup da, nasıl gözü dönebilir?
Ya yasalar?
Bir kadın tecavüze uğradığında, eğer zanlı mağdurla evlenirse..... cezası hafifliyor!!! Buna yasada "etkin pişmanlık" deniliyor. Yaptığı şerefsizliği pişmanlık göstergesi adı altında hakime de inandırırsa vay mağdurum haline... Cinsel saldırıyı yapan şahıs mağdur ile evlenince 5 yıllığına cezası erteleniyor. 5 yıl sonra hala "evlilik birliği"! devam ederse cezai hüküm ortadan kalkıyor.!!!
(Neyseki son zamanlarda bu yasa kadına daha yardımcı olacak şekilde düzenlendi. Yeni yasada böyle bir indirim söz konusu bile değil.)
Ama geçmiş zamanda, sadece tecavüz değil zorla alıkoyma /kaçırma eylemlerinde bile bunlar söz konusu idi. Yani "erkek kadını zorla kaçırıp, alıkoyduğunda: bu eylemi evlenmek için yaptıysa cezasında hafifletici neden olarak görülebiliyordu!!!" Ya kadının isteyip istememesi?
Ah birde olayın şu boyutu da var. Bu tecavüzü gerçekleştiren birden fazla sanık var ise, aralarından birinin mağdur ile evlenmesi dahilinde; hem kendi kamu davası ve cezası düşer, hem de diğer tecavüzcülerin tamamının davaları ve cezaları... Bu nasıl bir mantıktır ki bir evlenme ile tecavüz suçu ortadan kalkar. Bunun kadına manevi işkence gibi olacağı hiç mi düşünülmemiştir. Sen kalk zorla tecavüze uğra, sonra aralarından birisi seninle lütfedermiş gibi evlensin, diğer sanıklar beraat etsin, senin hayatın zindan olsun, ailen toplumsal baskılar yüzünden bişiy diyemesin, sen suçluluk ve kirlenmişlik içinde bir gelecek kur. Bu mudur reva görülen...! Allah bilir tecavüzcüler, aralarından birisini kurban gibi seçmiştir!!!


Acı ama gerçek yaşlarımız kaç olursa olsun, tecavüze uğrayan bir kadın asla unutmaz. Üstelik bunları yaşatan şahıs / yada sahıslar serbest bırakıldı ise.....!!!


* Tirajikomik bir olay: Hırsızın bir tanesi tecavüz suçlaması ile gözaltına alınınca bağırmaya
başlar. "Ben tecavüzcü değilim, hırsızım" Nedenmi böyle bağırır... Cezaevlerinde tecavüzlerin
çoğu şişlenmektedir de ondan. Hemcinsleri tarafından!

19.08.2009

Önemli olan dış güzellik!


Güzel olma, bakımlı olma kaygısı insanlık tarihi kadar eski olan bir konu..Tanrı Havva'yı yaratırken, bir görev de yüklemiş sanırım ona..Göze de hitap etmesini emretmiş..O günden beri "güzel olmak yolunda " bitmeyen bir çile başlamış kadınlar için..

Çile diyorum çünkü kadınlar güzel olabilmek için o kadar çok zaman ve para harcıyor ki..Bunu kendisi için yapıyor olsa hiç yazmıyor olurdum bu yazıyı..Ama hayır, çoğunlukla kendisi için yapmıyor..Hemcinsleri için yapıyor, karşı cins için yapıyor, bir iş görüşmesinde avantajlı olabilmek için yapıyor, çevresinden takdir görmek için yapıyor vs vs..Hayatım boyunca güzel olabilmek için çabalamadım..Tek yaptığım şey bitmek bilmeyenler dietlerim belki de..Ama o da gerçekten kendimi iyi hissetmem için..Aynaya baktığımda genellikle memnun kalırım görüntümden..Kusurlarım yok mu? Elbette var..Koca bir burnum var mesela..Ama hiç bir zaman küçültmek gibi bir düşüncem olmadı..Olmayacağından da eminim..Makyaj yapmayı çok seven biri değilim mesela..Ama yaptığım zaman da sadece "kendim için" yaparım..Sevgilim, ya da çevremdeki insanlar için değil..İnsanların, özellikle de erkeklerin bana "güzelsin, çok hoşsun" vb. iltifatlarıyla havalanmam ama bunları neredeyse herkesten duyunca acaba ben o şanslı azınlıktanmıyım diye düşünüyorum..Şimdi "herkes bana güzelsin diyor" demek belki de iddialı ve oldukça ukalaca bir söz ama çoğunluktan duyduğum bu..Bu sözlerle şımaracak kadar zayıf bir karaktere sahip değilim zaten..Güzelliğin tek başına bir işe yaramadığını düşünür, önemli olan zekadır derdim..Ama bir süredir bunun tersini düşünmeye başladım..

Geçen hafta 2 iş görüşmesine çağrıldım..Başvuru da yapmıyorum, kariyer sitelerinde cvmi görüp arıyorlar..İki iş de bana uygun olmadığı için kabul etmedim. Fakat görüşmelerde şunu farkettim ki, sadece dış görünüşüm yüzünden çağrılmışım bu görüşmelere..Tamam ortada "prezentabl" gerçeği var..İşverenin göze hitap eden birini işe alması gerekliliğini anlarım ama bu işler de modellik değil sonuçta..Görüşmede karşımdaki insanların söylediği şu "cvniz gayet güzel ve dolgun, dış görünüş olarak da kriterlerimize uygunsunuz" bu söylendiği anda, aklıma gelen ilk şey cvme değil, yalnızca fotoğrafıma bakıp çağırdıkları düşüncesi..Öyle değildir belki de ama, öyle hissettim ben..

Bir kadının sadece güzelliği ölçüsünde toplumda yer bulduğunu düşünmeye başladım artık..Çünkü bu güzellik olgusu o kadar çok beyinlerimize sokuluyor ki..Kadın hep bakımlı olmalıdır, kılı tüyü olmayacak, saçları hep yapılmış olacak, pür makyaj olacak vs vs. Bu öylesine beynimize sokulmuş ki, güzellik olgusuna bu kadar önem verilmesine hep karşı çıkan ben bile, biraz çirkin, kilolu bir kadın gördüğümde onun için üzülürken buluyorum kendimi..Şimdi çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır geyiğine hiç girmeyelim lütfen..Şu bir gerçek ki bazı kadınlar ne kadar uğraşsa da güzel olamıyor..Güzel olmadığının farkında olan kadın, geri çekiyor kendini..Soyutluyor pek çok şeyden..Çünkü toplum, kadından güzel olmasını bekliyor..Her gün güzelleşmek için yeni bir ürün çıkıyor..Herkeste 36 beden olma çabası..Çünkü 38 beden çirkindir..Öyle bir hale gelmiş ki bu güzelleşme sektörü, 18 yaşındaki bir kız bile estetisyene gidip botox yaptırabiliyor..O yaşta zehir enjekte ettirebiliyor yüzüne..Hep daha güzel olmalı çünkü kadın, hep daha bakımlı, hep daha zayıf..Başka türlü kabul görmüyor çünkü toplumda..Hatta herkesin beğendiği ünlü bir kadına, "bence güzel değil" deme şansı bile olamıyor..Sen kendine dön bir bak deniyor ona, ya da kıskanç damgası yapıştırılıyor hemen..

Bakımlı olmak için çabalayan pek çok erkek de var ama yine de erkeğin göbeklisi, kıllısı kabul görebiliyor..Türk kası gibi bahaneler bulunuyor hatta koca göbeklerine..Ama kadınlar için durum çok farklı..Biraz kıllı olsun kadın, hemen dalga konusu oluyor, iğrenç oluyor..Biraz poposu büyük olsun, şuna bak koca popolu, yarım dünya vb. acımasız eleştirilerin odağı olabiliyor..Bakımlı olmak adına makyajı biraz fazla kaçırsa bu sefer de palyaço, boya küpüne batmış diyerek eleştiriliyor..Kadın ne yapsa, birilerinin eleştiri odağı olmaktan kurtulamıyor..Bunu sadece erkekler yapmıyor tabiiki, hemcinsleri de fazlasıyla eleştiriyor kadınları..Hatta daha da fazla..

Kadın zaten bir meta olarak kullanılıyor çoğu zaman..Reklamlarda çıplak kadınlar, bir yere dikkat çekmek için güzel kadınlar kullanılıyor..Başta da söylediğim gibi Tanrı kadını yaratırken güzel olma, dikkat çekme görevi yüklemiş ama hepsini aynı güzellikte yaratmamış işte..Tüm kadınlardan aynı güzelliği beklemek, o güzelliğe göre toplumda bir yer edindirmekse kelimenin tam anlamıyla "haksızlık" oluyor.. Önemli olan iç güzelliktir sözü ise bu zamanda tam bir "masal" oluyor..Hepimiz biliyoruz ki bu zamanda önemli olan yalnızca dış güzellik..

*Bu yazı daha önce http://birdelidennagmeler.blogspot.com adresinde yayınlanmıştır.

17.08.2009

Annemin Bana Biçtiği Hayat

Arkadaşım hamile. İkiz bebeği olacak. Onun hayatına bakıp ailemin bana sunmak istediği asıl hayatı görüyorum. Aile yapılarımız benzer, aynı lanet yerde yaşıyoruz, herkesin beklentisi aynı bizden ve şimdi onu izleyerek ne olmayı reddettiğimi görüyorum.

Canınız acısa da sırf sonunda mutlu olmak ve mutluluğunuzun/mutsuzluğunuzun sorumluluğunu tek başınıza taşımak için yorulmadan yürümeye devam eder miydiniz?
Ben ediyorum.

Yasemin.. 23 yaşında. Bundan 5 sene önce evlendi. Düğününe gitmedim, ne önemi var ki. Yasemin'i seviyorum ama neden sevdiğimi bilmiyorum, galiba acıyorum ona. Ne enteresan, eminim o da bana acıyordur.

Ailesi benden başka kimseyle görüşmesine izin vermezdi. Tanınmış bir aileydik, büyükbabamı babamı herkes tanırdı, bir tek bana güveniyorlardı. Bu bana en başından beri komik geldi. Evcilik oynar gibi gidiyordum onu görmeye, çünkü dışarı çıkmamız uygun değildi. Genç kızlara yakışır şekilde pasta yapıp çay demleyip misafir ağırlamalıydık. Birkaç kez bu saçmalıkları göze alıp gittim evine. Pasta yedik, çay içtik, dantel ördük; annesi hep başımızdaydı. Çeyizden bahsedildi bu konuşmalarda, eğitimden değil. Sıkılıyordum ama bir yandan da hangimizin anormal olduğunu düşünüyordum. Normal var mıydı, o mu ben mi, normal ne ki?

Omuzları çöküktü, memeleri gözükmesin diye sanırım. Dik yürüdüğünü hiç görmedim, sesi de hiç çıkmazdı. Oysa kısacık zamanlarda da olsa çok güzel kahkaha attığına şahit olmuştum.

Çok güzel bir kızdı, lisede ona hayran erkek çoktu, bir gün kız kıza konuşmalarımızda -annesiz bir arada- onu sınıfta gizlice dudaklarından öpen erkek arkadaşından bahsetmişti bana. Sonra ben yapamıyorum deyip ayrılmıştı hatta bir hafta sonra. Lise bitti, üniversite sınavına girdik birlikte, kazanamadı. Kazansaydı her şey değişirdi ama olmadı. Zar zor bin türlü kontroller ve bekçiler eşliğinde enişteleri tarafından dershaneye yollandı. O sene de olmadı. Sonra dikiş kursuna gitmeye karar verdi. Başı önünde yürüdü hep görüyordum onu, "Yetişkin olmalıyım." diyordu yürüyüşü. Bir gün biri beğenmiş, ailesi incelenmiş, "Yasemin'in hareketleri ve ailesi bizim ailemize uygun" kararı çıkmış. İstemeye geldiler, söz kesildiğinde ben de oradaydım, yüzümün asıklığını kıskançlık zanneden insanlar arasında. Müstakbel damat zengin ve köklü bir aileden geliyordu, temiz yüzlü efendi bir çocuktu, 30'lu yaşlarındaydı.

Yasemin, evini kendi döşemedi. Kendini o kadar çok inandırmıştı ki, onlar ne yaparsa doğrudur'a.. Her şeyi müstakbel kayınvalidesi ve müstakbel görümcesi seçti, Yasemin'in evini onlar döşedi. Yasemin, hep sessizdi. Yasemin'in önce dişlerini yaptırdılar, çürükleri dolguyla kapattırdılar, sonra saçı boyandı -hani şu yeni gelin rengine-, sonra çeşit çeşit kıyafetler alındı hepsi damadın ailesi tarafından seçildi çünkü Yasemin artık onları temsil ediyordu, bilmem ne ailesinin geliniydi artık o.

Yasemin'e ayrı bir ev açtılar, sebebi: ayrı ev açacak güçleri yok demesin elalem.. Oysa birlikte yaşıyorlardı, ayrı ev dedikleri alt kattı ve evlerine sadece uyumak için gidiyorlardı eşi ve Yasemin.

Yasemin'in bebeği olmadı, bir sürü tedavi geçirdi 5 sene içinde. Hep görürdüm annesiyle yan yana, eşi değildi ki yanındaki, annesiydi. Yasemin o tedavilere annesiyle gitti. Eşi neredeydi?

Şimdi hamile Yasemin.. Yüzü buğulu bakıyor. Sorsan çok mutlu ama ben görebiliyorum hayatındaki eksikleri, o değil. Hep şükrediyor, böyle köklü bir aileye düştüğü için, "Hiçbir şeyimi eksik etmiyorlar, her şeyim var." deyip seviniyor. Annesi de mutlu, zengin bir ailede yaşıyor kızı. Herkes mutlu, sanırım bir ben mutlu değilim.

Çünkü onunla görüşemiyorum, her istediğimde "Kayınvalideme sorayım" cevabını alıyorum. Kapı eşiğinde çekirdek çitleyip kız kıza konuşamıyoruz çünkü iyi aile kızlarına yakışmaz bu, hele hele gelinlere asla yakışmaz. "Bir yerlere gidelim, bir yerde oturalım", "Yok, evde pasta yaparım, sen gel, ben çıkamıyorum."

Yanımda okulumdan bahsedemediğim bir arkadaşımın olması ne kötü.. Ve sevgilimden bahsettiğimde canımın yanması. Ben severek, sevilerek anlatıyorum ama o acıyor, "Ben mutlu bir evlilik yaptım ama sen..." bu bakışı görüyorum ve evet canım yanıyor. Canımın yanma sebebi Yasemin'in bana acıması değil, hiçbir şeyin farkında olamaması.

Yasemin, buradaki bütün kız annelerinin istediği gibi bir hayat yaşıyor, annemin benim için istediği hayat da buydu. Ama olmadı, ben bunu istemedim. İstemiyorum'u sahip olamamaktan zanneden insanlarla aynı yerde yaşıyorum, anlatamıyorum onlara istediğim hayatı.

Benim seçtiğim hayat bu değil. Başkalarının yönlendirmesiyle olmamalı benim hayatım. Çalışmalıyım, kazandığım parayı harcamalıyım, kimseye muhtaç olmadan. Dimdik yürümeliyim sokakta, memelerimden utanmadan. Aşık olmalıyım, aşktan evlenmeliyim, çocuğum olacaksa aşktan olmalı. Evimi kendim döşemeliyim. Dağıtmak istediğimde dağıtabilmeliyim evi. İstediğim kıyafetleri seçip giyebilmeliyim. İstediğim zaman arkadaşlarımla görüşebilmeliyim. Saçımı ateş kızılına boyatabilmeliyim, kırmızı oje sürmeliyim uzun tırnaklarıma. Kendi seçtiğim hayatı yaşamalıyım.

Bazen anne sözü dinlememek lazım.

14.08.2009

Sefih


Sayenizde,
sayenizde
Evde bir orospu gibiyim

Dışarıda ise
Bir hanımefendi gibi görünmeliyim

Bir erkeğin sadık fahişesine
Hanım hanımcık biri desinler diye
Evlenmeliyim

Bir köpek gibi muamele görürken
Mutluyum demesini bilmeli

Toplumun elinden
Bu saadet zehrini içmeliyim

Yoksa düzen bozulur
Neme lazım

Düzülür bizi düzenlerin kendileri

Maskeler düşer
Görülür yüzsüzlerin yüzleri

Evet canım

Toplumu dinlemeli

Namuslu bir fahişe olmalısın.

O zaman çok sevilir

Çok pohpohlanırsın.


6.08.2009

Pippa Bacca'ya Mektup


12.10.2008

Sevgili Pippa,

Sana isminle hitap etmem umarım seni germiyordur, korkma.. Sana ne zamandır söylemek istediğim sözleri biriktirmiştim bir köşeye, şimdi ansızın üşüştüler beynime, izin ver sana anlatayım. Biliyorum değişmeyecek hiçbir şey ama izin ver anlatayım..

Bilmiyordum; amacından, ülkeme girişinden haberim yoktu. Olsaydı seni bulup dikkatli olmanı söyler miydim bilmiyorum, içine kapanık, pasif bir insanım ben, ayrıca İngilizce de bilmiyorum, İtalyanca bilmem pek komik olurdu ama söz bir gün öğreneceğim dilini. Sana güzel sözler söylemek için, senin dilinde senden özür dilemek için. Evet haberim yoktu gelişinden. Keşke haberim olmasaydı sessizce gidebilseydin Beyrut'a. Keşke işte. Keşke...

Utanıyorum Pippa.. Sana mektup yazmaktan, senden özür dilemekten bile utanıyorum. Nasıl dilenir ki özür.?

Birkaç gün önce mahkemen oldu. Anneni dinleyemedi hakim. Neden diye sorma, "Burası Türkiye" öğrenmiş olman lazım artık. İtalyanca bilen kimseyi bulamadık. Biz o kadar aciz bir ülkeymişiz ki tüm dünyanın gözü önünde acizliğimizi ispatlamak gururumuzu dahi incitmiyor.

O adama güvendin mi, güven verdi mi sana bakışları, kendin gibi sevgi dolu bildin değil mi onu da? Olmadı Pippa.. Olmadı, insanlarımızı eğitemedik. Barış ne demek öğretemedik. İnsanlık... Dostluk...

Evet Pippa, sanma ki bu ülke sadece sapıklardan, teröristlerden, zalimlerden oluşuyor. Elbette hayır ama hepimiz suçluyuz. Senin başına bunlar geliyorsa bunda toplumun her kesiminden insanın suçu var. Ben de suçluyum..

Hiçbir kelime, hiçbir cümle yeterli gelmez içimdeki pişmanlığı, üzüntüyü anlatmaya. Ama sen hepimizden iyisin; ailen de öyle.. Belki bu kadar iyi olduğunuz için daha da katlanıyor acımız. Hiçbir şey bilemiyorum, beynim duruyor seni düşündükçe.

Senden nasıl özür dilersem dileyeyim yetmez biliyorum.
Ama affet beni, affet bizi.
Barışayım insanlığımla.

Sen gittiğinden beri konuşmuyorum ben bu ülkeyle, küsüm eğitime. Uzağım. Donuğum. Karamsarım. Affet beni de barışayım ülkemle.
Sana söz veriyorum seni tanıyan, barışı bilen, barışa değer veren, insan olma erdeminin bilincinde öğrenciler yetiştireceğim.

SENİ SEVİYORUM..!


Bu yazı daha önce cesetizleri.blogspot.com adresinde tarafımdan yayınlanmıştır.

Abir

Kadın olmaya ait dramlar sadece ülkemizde yaşanmıyor bildiğiniz gibi. Şimdi sizlere Abir'den bahsetmek istiyorum.
Aslında Abir sadece benzer dramı yaşayan sayısız kadından biri. Savaş, göç, gözaltı aklınıza gelebilecek tüm dramların içinde bir de kadın olmanın dramı saklı hep. Darbe dönemlerinde gözaltına alınan kadınlara yapılan işkenceler mesela, dövmekten çok ötesi. Dokunmaya kıyamayan sevdiklerinizin yerine sizi bir "sopayla becermek"ten bahseden insanlar. Kadına zarar vermek istiyorsan onu taciz et, ona tecavüz et, sen orgazma ulaştığında kadın da cezasını bulmuş olur (!)
Uzak zamanlardan bahsetmedim ben ve şimdi daha da yakın bir zamandan bahsedeyim. Irak'ın Amerika tarafından işgali..
12 Mart 2006
Abir henüz 14 yaşında bir genç kız. Irak'a barış getireceğini iddia eden Amerika'nın, o çok vasıflı (!) askerlerince güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle öldürüldü.
Olayı özetleyelim, böyle bir vahşet ne kadar özetlenirse işte:
Birkaç Amerikan askeri Abir'in evine baskın düzenliyor, Abir Kazım El Cenabi'yi ve ailesini öldürüyor, daha sonra da evlerini ateşe veriyor.
Abir'i daha önce de rahatsız eden bu Amerikan askerleri, Abir'i ve ailesini kendi güvenliklerini sağlamak için öldürdüklerini söylüyorlar. Kendi güvenliklerini sağlamak için Abir'e önce tecavüz ediyorlar nedense. 14 yaşındaki bir kızdan korunma çabası...
Askerler tutuklandılar ama birileri sessiz kalmadığı için tutuklandılar. Üstelik askerlerin tutuklanmaması için kızın yaşını da 20'lerde göstermeye çalıştı birileri. Bir haber var konuyla ilgili şurda.

Bu insanlık adına bir vahşet, neden burada da yer verdim? Çünkü olayda yine bir tecavüz var. İşkencenin en büyüğü olarak bunu görüyorlar. Amerikan askerlerinin buna benzer birkaç olayı daha sessizce geçti birkaç haber sayfasında, peki ya diğerleri.? Ailelerinin gözleri önünde tecavüze uğrayan kızların dramı, bilmediğimiz bir sürü hikaye.?

Amerika dediğimiz o çok büyük güç (!), dünyaya barış getirmesini ümit ettiğimiz o büyük güç.
Fazla söze gerek yok. Sadece bunları düşünmek lazım, düşünmek.

Grup Yorum da Abir için bir ağıt yaktı, adı "Abir'e Ağıt"
Dinlemek için şuraya bakabilirsiniz.

5.08.2009

Bir annenin 1 dakikalık!!!! videosu

6, uluslararası filmmor kadın filmleri

4.08.2009

Namus...

5. filmmor kadın filmleri festivali tanıtım filmi... Ayrıntılı bilgi için http://www.filmmor.org/

Ayrım mı?

  • Herhalde geçmişimizde hiçbir baba, odadaki kalabalığa seslenerek "aç kızım kukunu göster" dememiştir...!
  • Deniz kenarında çocuğunuza duş aldırmak isterken, karşı cinsin yiyecekmiş bakışlarına hedef olmazsınız. Onu geçin, sizin nasıl duş aldığınızı izlemek için 5-6 kız toplanmaz.
  • Hiçbir erkek doğum kontrolü için bir yerlerini bağlatmayı, kısırlaştırılmayı kabul etmez. İlaç kullanmaz...!
  • Kimse istemeden açılan sırtın, belin, göbeğin, göğsün için; suçlamaz, bakmaz, taciz etmez, laf atmaz, bahaleler ile yaklaşmaz, ispiyonlamaz, dövmez...!
  • Bir yerlerimiz kaşınınca, sokak ortasında kaşırsak mazallah neler olur neler...!
  • Zaten miras olaylarında yada yadigarlarda en güzel ve değerli parçanın kime verileceği hep bellidir...!
  • Ağzımızdan çıkan küfürler bile anadan, avrattan, kızdan, bacıdan ve kukumuzdan geçer. Tek tek hepsini saymaya gerek yok. Maaşallah biz bile bayan halimizle hepsini biliyoruz. Gelin görünki hepimizin ağzında istemsiz çıkıyor arada. Birde öyle bir şey ki bazılarında tenefüs alıyor sadece.
  • aaa bak bu küfür olayları bile nesil farkına uyum sağladı. Artık kadınların bilmem neresine "koyıyim" lafı evrim geçirdi ve küçük Q harfi (q) oldu. Artık koyulacak her ne varsa "q" harfi ile mi betimlenecek, yoksa bizler ped kullanırken bile ay a.p.q. falan mı diyeceğiz ileriki zamanlarda bilmiyorum. Bekleyip göreceğiz hep birlikte...!


3.08.2009

Tecavüz amaçlı saldırı


Sizlere başımdan geçen bir olayı gözünüzde canlandırabilin diye tüm detayı ile aktarmak istiyorum. Anlattıktan sonra azalır sanmıştım etkisi ama bu kadar zaman önce yaşanmış bile olsa, peşimi bırakmayacağını ve benimle yaşlanacağını anlıyorum. Okuyun, anlatmaya başlıyorum.

Yorucu bir günün ardından evime gitmek istemedim… Az kullandığımız, senede birkaç kez gittiğim x semtteki eve gitmeye karar verdim, belki biraz yalnız kalmak da istedim. Eve gittiğimde sıkıldım, çok yakın olan o alışveriş merkezinde herkesin gittiği o filme gitmeye karar verdim. Filme ummadığım kadar çok güldüm, çıktığımda hala gülüyordum.

Saat 21:30 idi ve telefonumun saatiyle her zaman dost yaşarım, zaman benim için önemlidir, neye ne kadar zaman ayırdığım, zaman ayırmamam gereken anlar… önemlidir. Evin bulunduğu köşeden geçtiğimde hava beni üşüttü ve montumun şapkasını kafama geçirdim, tüylü kocaman bir şapka, altımda dizimin altına gelen bir elbise ve nedense eve bırakamadan sinemaya da götürdüğüm tonlarca ağırlıktaymış gibi gelen çantam var. Çanta yüzünden sağ tarafa yüklenerek yürüyorum, sokakta kimse yok, sadece önümü görüyorum. Anahtarımı çıkardım zaten cebimdeydi, böyle temkinliyimdir hep bir sonraki adımımı hesaplar, 2 dakika sonra yapacaklarım için hep hazırlıklı olurum ama bu sefer öyle olmadı.

Kapıya anahtarı sokup çevirmemle, birisi tarafından bacaklarımdan ileriye doğru itildim. Apartmanın içine girdik ve kapı kapandı bile. Bacaklarımın arasında her ne var ise kilodumu, çorabımı parçaladı, parmakları her yerimde… Ben apartman boşluğunda ucu gözükmeyen o boşluğa düşmemek için direniyor, tutunacak yer arıyorum, şoktayım ne yapacağımı bilemiyorum ve o işine devam ediyor, canım acıyor ve tam düşmek üzereyken bir pervaz bulup tutunuyorum o ağır çanta ise vücudumu dengede tutup beni koruyor. Ayaktayım ve o hala beni mıncıklıyor, artık dengemi tam olarak sağladım ve arkama dönerek boyu omuzlarıma gelen yüzünü hala hatırlayamadığım o yaratığın suratına saldırıyorum şoktan kurtulup bağırmaya başlıyorum ve bir yandan yüzüne vurmaya başladım, yüzüne bir tokat atmayı başardım ve yanağında tırnaklarımla bir darbe vurabildim. Yere düştü ama hala bacaklarımdan beni o boşluğa itmeye çalışıyor, bağırmaya başladım tüm gücümle ve hala şoktayım, bir tekme savuruyorum ona doğru panikle otomatiğe basıp sürünerek koşmaya başlıyor… Peşinden koşuyorum ama bacaklarımın arası zonkluyor, nefes nefese kaldım ama boş sokakta bağırarak o pisliği yakalamaya çalışıyorum umutsuzca. Bir adım daha atacak gücü bulamayınca yere çöktüm ve kaçmış çorabıma, bacaklarımın arasından sallanan donumun parçasına bakıp geri döndüm. Apartmanın bulunduğu sokakta bana boş boş bakan o yaşlı adama küfür edip, neden yardım etmediğini sordum, umurunda bile değildi. Saldırıya uğrayan biri yokmuş, o kadar bağıran – yardım çağıran biri hiç olmamış gibiydi.

Apartman merdivenine çöktüm ve polisi aradım, 10 dakika sonra bir ekip geldi, ben hala titriyordum. İki genç polis… Bana sigara uzattılar, aldım içtim ve anlattım tüm detayları, dinlediler ve çok üzüldüler. Yüzünü hatırlayamadığım o yaratığın yaptıklarını tüm detaylarıyla anlatmasına anlatıyordum da yüzünde bir göz var mıydı, peki ya ağzı, burnu, yanakları hiçbirisi yoktu… Sadece başında bir beresi ve 1.60-65 gibi boyu vardı, hayır tiner veya içki kokmuyordu, şu köşeye kaçmıştı, diğer köşeye kadar peşinden koşmuş yakalayamamıştım. Evet bağırmıştım, yardım dilemiştim ama duyan yoktu. Halbuki sokakta yürüyen şu yaşlı adam (polis gelince ortadan kaybolmuştu) ve köşedeki bakkal ( ses falan duymadığını söyledi yalancı pislik) açıktı. Daha da üzüldü polisler, bu bir tecavüz amaçlı saldırı dediler ama tipini tarif etmelisin. Zorladım kendimi hatırlamak için kalktım, beni yuvarlayamadığı o derin apartman boşluğuna, can haliyle tutunduğum merdiven pervazına baktım ama hala yüzü yoktu. Birlikte devriye arabasıyla arka sokakları gezdik, boş gezen insanları gösterdiler bu mu diye, peki şu mu? Hiç birisi değildi… Kimlik ve irtibat bilgilerimi alıp gittiler, detayları hatırlarsan mutlaka gelip ifade vermelisin dediler.

Eve döndüm ama ağlamadım, zor uyudum ve uyuyana kadar yüzünü hatırlamaya çalıştım, olmadı. Ertesi gün işe gittim ve kimseye anlatmadım. İki gün sonra anneme anlattım, annem üzüntüden kahroldu ve ağlamaya başladı. Üzülme dedim, geçti gitti… Sadece, arkama bakarak yürümeye başladım ve elim hep yumruk şeklinde geziyorum. Kızdı annem, insan nasıl arkasına arada bakmadan yürürdü, hiç anahtar çıkarıldıktan sonra insan sağına soluna bakmaz mıydı, bu tip saldırılar hep böyle olurdu du du… Annem birden saldırı uzmanı kesildi ve ben cevap bile vermedim kendisine. Bir hafta sonra o polislerden biri aradı beni, hatırladınız mı efendim dedi, hayır dedim üzüntüyle, yüzü hiç olmadı. Bana üzüntü dolu, yavaş bir sesle, o bölgede bir aydır ev kadınlarına ve çocuklara yönelik bu tür saldırıların olduğunu ancak insanların çevre dedikodusu korkusuyla şikayetçi olmadıklarını sadece saldırıyı bildirdiklerini söyledi. Kahroldum, şanslıydım belki o boşluktan düşüp ölmediğim için, şanslıydım belki sadece parmaklarını kullanabildiği için ama kahroldum. O eve tekrar gittim kimseye söylemeden ve yüzünü hatırlamaya çalıştım, o köşede bekledim onu tekrar gelir diye. İnsanların korkak aptallıklarına, korkup bir aptal gibi kabullenişlerine isyan ettim. Çok zorladım kendimi, hatırlamadım.

Bir daha gitmedim o eve, sevgilime bu saldırıyı anlattığımda, neden o gece beni aramadın, bulur öldürürdüm ben onu dedi ve bana göz yaşartıcı bir sprey verdi, çantamda hep bulundurmam için. Ben götüreceğim seni her yere dedi, bensiz bir yere gitmeyeceksin, ben seni korurum. Benim korunmaya, kollanmaya ihtiyacım yok, bana bir çakı al, her gece hayalimde kıtır kıtır kestiğim o parmakları gerçekten doğrayayım dedim. O hatırlayamadığım yüze çakımın ucuyla ben ağız, burun, göz yapayım…

Şapkalı montumu attım, koca kış şapkalı bir şey kafama takmadım, hala arkama bakarak yürüyorum, hala arkamdan birinin geldiğini hissedince buz gibi terler döküp arkama hırsla dönüyorum, arada aklıma gelince o parmakları hayali çakımla eklemlerinden doğruyorum, yumruklarım hep sıkıp dolaşıyorum...

2.08.2009

Biz..Kadınlar..

Daha ne kadar katlanacağız bunlara.. Daha ne kadar öldürüleceğiz, ne kadar dövülüp, tecavüze uğrayıp sessiz kalmak zorunda bırakılacağız..
Biz..Kadınlar.. Önce satıldık ailemiz tarafından.. Evleneceğimiz, hayatımızı geçireceğimiz adamı bile seçmemize izin verilmedi. Haberimiz olmadan, sorulmadan, söylemeden evlendirildik.. Kimimiz yaşlı adamlarla evlendirildi, kimimiz alkolik, kimimiz kumarbazlarla..Bu da yetmiyormuş gibi kocalarımız tarafından aşağılandık, hor görüldük, evlilikte tecavüze uğradık belki kocamız tarafından.. Ne de olsa kadındık. İtaat etmeliydik, temizlik yap, bulaşık yıka, yemek yap.. Yemeğin tuzu azsa sırf bu yüzden dayak ye. Öldürülesiye dövül, gece olunca kocanı memnun et..
Biz kadındık.. Yaşamaya hakkımız yoktu. Bütün hayatımız birilerini memnun etmek için birilerinin iyi yaşamasını sağlamak için geçmeliydi.. Bütün yaşamımızı birileri için feda etmeliydik..
Öldürülesiye dövülsek, dişlerimiz kırılsa, kolumuz, bacağımız kırılsa bile ses etmemeliydik, ağlamamalıydık.. Bazen ağladığımız için dövüldük, bazen nefes almamamız bile battı kocalarımıza, babalarımıza..
Kadın olarak okutulmadık, kocalarımıza mahkum bırakıldık hep. Kadındık bizim gözümüzü açmak, okutmak iyi değildi.. Hem kocalarımıza mahkum olmamız hedeflendi, hep bu istendi. Koca, eve para getirendi, karnımızı doyurandı. Ne isterse yapabilirdi.Dövebilir, soğuk bir gecede, geceliklerle sokağa atabilirdi. O bizim sahibimizdi.. Biz onun 'malı' olarak görüldük hep..
Bazılarımız katlandı bu duruma.. 'Kocamdır' dedi. 'Karnımı doyurandır' dedi.. 'Sever de döver de benim ondan başka kimsem yok' dedi.
Kimimiz ise boyun eğmedi bu duruma, kaçtı, saklandı yakınlarının, akrabalarının yanına. Bu da çözüm değildi elbet çünkü haddimiz değildi bir erkeği, kocamızı bırakıp gitmek. Çünkü gelinlikle gelmiştik o eve, kefenle çıkardık ancak.. Sonra duyduk ki 'koca' dediğimiz o adam ararmış bizi.. 'Namus'unu temizlemek, öldürmek için ararmış..

Ve öldürüldük bir akşamüstü.. Kimimiz tecavüze uğradığımız için, kimimiz dayaktan, işkenceden kaçtığımız için.. Kimimiz sevdiğimizle kaçtığımız için, töreye baş kaldırdığımız için öldürüldük.. Ormalık alanda bulundu çoğumuzun cesedi.. Oysa öldürenler en yakınlarımızdı...