2.05.2010

Kadınların Erkekleşmesi

Garip bir başlık oldu belki ama anlatacaklarım önemli.

Kırmızı giydiğiniz ya da kırmızı renkli makyaj malzemeleri seçtiğiniz için ya da saçınızı kırmızıya ya da sarıya boyattığınız için "kötü kadın" , "hafif kadın" olarak görüldüğünüzü hissettiniz mi hiç, hatta bunu açıkça belirten oldu mu size.? Yoksa siz bu tür kadınsılıklardan uzak durduğunuz için bal gibi de yaşayanlardan mısınız? "Aaaa ben makyaj yapmıyorum, ne o öyle ya çok basit gösteriyor insanı" mı diyorsunuz yoksa?
Makyajın insanı yaşlandırdığı söyleniyor, olabilir, kendinizi yaşlanmaktan korumak için makyaj yapmıyor olabilirsiniz buna bir şey demem, ama sırf makyaj yapmadığınız için makyaj yapan kadınları gizli gizli aşağılayanlardan mısınız yoksa?
Yoksa kadının halka küpesi ne kadar büyükse beyni o kadar küçüktür diyenler misiniz?
Saçı uzun aklı kısa diyeniniz de vardır belki hâlâ?

Uzun zaman erkek gibi giyindim ben. Bol pantolondan şaşmadım, bol gömlekler ya da kazaklar giydim. Makyaj yapmadım, yapanları da gizli gizli suçladım. Lise ve üniversitenin ilk iki yılı böyle geçti. Sonra ergenliği üstümden attığım için değil, sadece daha iyi düşünebildiğim için bu saçmalıktan vazgeçtim. Ama kolay vazgeçilmiyor. Bu seneye kadar pantolondan da vazgeçemedim, etek giymekten kaçındım. 
Ne oldu da değiştim peki?
Çünkü düşündüm. Neden kadın olmaktan korktuğumu/korktuğumuzu düşündüm.Bunun sonucunda toplumun gizli bir baskısını daha yakaladım. Kadınlar, erkek egemen sokakta, iş yerinde ve hatta her yerde kadın olmaktan çekiniyor çünkü ancak erkekleştiği zaman buralarda kabul görebiliyor. Kadın gibi olduğu zaman, "hafif kadın" , "kolay kadın" "hiçbir şeyden anlamayan kadın" damgası yiyor hem de kadın olmayı başaramamış hemcinsleri tarafından bile.
İş yerinde bir gün, kırmızı ojelerime şöyle bir yorum geldi, personel şefi tarafından: 
- Hımmm yatak odası rengi..
Cevabımı verdim bitti.
Ertesi gün, siyah oje sürdüm ve ojelerimi gösterip,
-Bu renk de kederi, ölümü, acıyı falan çağrıştıyordur size, umarım etkilenmediniz?
dedim. Cevap vermedi.
Ertesi gün yine kırmızı oje sürdüm ve çekinmeden canımın istediği her renk ojeyi denedim çalıştığım süre boyunca. -Merak etmeyin, kovulmadım, başka bir iş için kendim ayrıldım, daha sonra-

Kırmızı oje sürmeyi bıraksaydım eğer, bu mücadeleyi kaybetmiş olacaktık. Kırmızı ojeli başka kadınları gördüklerinde "hafif kadın" demeye devam edeceklerdi ama ben yılmadım, eğittim onları. Vazgeçmemek esas.

Bunun dışında da saçımla, makyajımla, seçtiğim renklerle çok zor durumlarda kaldım ama hiçbir zaman yılmadım.
Ve zamanla birkaç yıl önce düşündüğüm o konuda ne kadar haklı olduğumu gördüm. Erkekleştirilmeye çalışıyoruz toplum tarafından:
"Merve Hanım, küpeleriniz çok büyük"
"Ayşe Hanım, bu rengi bir daha kullanmayalım, müşterinin dikkatini çekiyor."
"Yeliz Hanım, bileklerinizdekiler de maşallah."
daha neler neler..
Bu yaşadığım olayların da desteğiyle, saçlarımı uzattım, tırnaklarımı uzattım, makyaj yapmaya başladım, takılar taktım, canım istediği zaman topuklu ayakkabı da giydim.

Daha önce çok defa söylediğim bir şey var: Kadın sorununun özellikle kentlerdeki en büyük nedeni kadınlardır. Hangi kadınlar? Erkeklere inanmış, onların hayatında erkek rolü almış kadınlar. Sadece kocasına/sevgilisine dişi olan ama onun dışında herhangi bir erkekten farkı olmayan kadınlar. Bu kadınlar, kendilerine benzemeyen diğer kadınları yani kadın olmayı seçmiş kadınları aşağılama, ezme, onlara çeşitli zorluklar çıkarma gibi görevler edinmişlerdir.
Amaç erkek tarafından erkek dünyasına kabul edilmektir, erkekler kadınları eleştirdiği zaman koşa koşa giderek düşünmeden erkekleri onaylarlar. Çünkü artık bu kadınlar, "erkekleşmiş kadınlar" ya da şöyle demeli "Toplumun erkekleştirdiği kadınlar"dır. 
- "Kadınların kadın haklarından bahsetmesini hep komik bulmuşumdur."
- "Kadın haklarını savunanlar ezik insanlardır."
- "Kadınlar kendileri eziktir zaten, ezik edebiyatını çok severler."
diyen kadınları bilgilendirmekle uğraşıyoruz hâlâ. Üstelik bunu söyleyen kadın, kendini toplumda herhangi bir yere koyamadığını, kendi cinsiyetine özgü ve içinden gelen davranışları bile dilediğince yaşayamadığını göremeyecek kadar erkekleşmiştir. Bu erkekleşmenin sonucunda da, erkekleşmeyi reddeden kadınlar hakkında 'Bir elinde ayna, bir elinde cımbız' yorumunu rahatlıkla yapabilir. Halbuki kitap okuyan kadınlar da kaşlarını alabilir, akademisyenler de makyaj yapabilir, yazarlar şairler maniküre gidebilir. Bunların hepsi olur ve kimse bunları yaptığı için bilgisinden, kültüründen bir şey kaybetmez. 

Şu bilgiyi de vermem lazım, bahsettiğim "erkekleşmiş kadınlar"dan bazıları bunu farkında olmadan toplum gizli olarak emrettiği için ya da kadın olma mücadelesinde yine farkında olmadan pes ettiği için yaparken, bazıları az önce de belirttiğim gibi tamamen erkekleşmeyi seçmiş, toplumda yer edinmenin en kolay yolunun bu olduğuna kanaat getirmiştir. Üstelik bu durumun böyle olmadığını, aslında kadın gibi davranabileceğini ya da davranması gerektiğini özellikle belirttiğimizde, "Ben böyleyim zaten." "Ben böyle giyinmeyi tercih ediyorum zaten" gibi savunmalar getirebilmekte. Yani farkında olamama durumu.

Yazın ortasında bot giyip uzun siyah gömleğimle erkek gibi rahat dolaşmak yerine, kırmızı rujumu, kırmızı ojemi sürüp kadın gibi giyinip mücadele ederek de olsa kendim olmayı ve erkekleri eğitmeyi tercih ederim. Kızım için.. Kızlarınız için..


Ekleme: Yılmaz Erdoğan edasıyla sorup 7-12 yaş çocuklara hitap ediyormuş gibi görünmek istemezdim ama açıklama yapmam farz oldu.
Ben eskiden erkeksi giyiniyordum evet, düşündüm bunun kolaya kaçmak olduğuna kanaat getirdim ve o gün canım oje sürmek istiyorsa oje süreceğim, makyaj yapmak istiyorsa makyaj yapacağım dedim. Her gün etek giyip dolaşmadığım gibi her gün pantolon da giymiyorum. İçimden geleni, dışarıdan gelen tepkilere aldırmadan giyiyorum, kullanıyorum.
Kimseye gidin de makyaj yapın aman aman süslenin demiyorum ama kırmızı giyenler "kötü kadın" "hafif kadın" değildir derken anlatmak istediğim gibi, canınız kırmızı giymek istiyorsa giyin diyorum.
Engellemelere aldırmadan içinden geleni yap diyorum.

Bu eklemeyi yapmak zorunda kaldığım için de özür diliyorum.

17 yorum:

Adsız dedi ki...

bu savunduğunuz yeni durumunuz, kadın olmaktan çok, kadını geyşalaştıran kozmetik sektörünün kırma erkeklerine hizmetten başka bir şey değil bence.

ben sizin önceki kendine ve doğasına güvenen halinizi daha çok tuttum doğrusu.

geleceksınıf dedi ki...

aman be kardeş;giysi giysidir işte...Giysinin ne kadın gibisi vardır bana göre ne de erkek gibisi.İyi ki Arap ülkelerinde doğmamışım diye zaman zaman şükretmişimdir halime...Cumartesi günü Sabah gazetesinde Sudi Arabistan'da öğretmen olarak giden bir Türk kadınının söyleşisi vardı.Bir oku istersen.Altında zarif bir çarşaflı kadın resmi,peçesini kaldırıp bir şeyler yiyor.Bu zorbalık gibi gelmez belki onların ülkesinde.Ama kadınlar şöyle giyinmeli sözü yumruk gibi iniyor insanının suratına,o tanımadığım kadının hali bile gözlerimi doldurdu benim...Diyeceğim o ki siz bari yapmayın bu sınıflandırmaları...istediğini giyen kadınları suçlamayı siz bari yapmayın...
Bir zaman gelecektir herhalde giysiye,makyaja değil kafadaki düşünceye ,davranışlara bakıldığı günler.Ya da mücadelenin düşüncelerle ve davranışlarla yapıldığı günler...Gerçi insanların derisine ,bedenine bakıp bakıp kadın gibi erkek gibi sınırlamalar da yapılıyor ya?
yılllar önce sırf pantolon giydi diye annenizi taşlayabilirsiniz diyen kara cahiller oldu bu ülkede.Kim demiş kadınlar ille kırmızı ruj sürecek,topuklu ayakkabı,etek giyecek diye?Bunu diyenlerin ve zorlayanların da erkekler olduğunu düşünmüşümdür hep.Hem gözleri dolsun hem de cepleri dolsun diye belki...Olan yine biz kadınlara oluyor.Ne İsaya ne Musaya yaranıyor.En iyisi nasıl rahat hissediyorsa,canı nasıl istiyorsa öyle giysin diyen yok,niye?
Gelenekten kaynaklanan biraz da erkeklerin kafamıza geçirdiği kadınlık hali yüzünden o rahatsız edici giysileri giyiyoruz gibi geliyor bana.Ne kadar inanılması zor gelse de erkekleşmekten değil rahatlığın keyfini çıkarmakta bizim de hakkımız olduğunu düşünüyorum.Kimse kimsenin giydiğine,süründüğüne karışmasa keşke...

cesetizleri dedi ki...

Sevgili Adsız,

Şimdi kendine güvenmeyen biri olduğumu düşünmen de enteresan olmuş tabii.

Yalnız dikkat çekmek istediğim bir şey var..
Ben düşündüklerimi anlatma konusunda başarısız olduğumu bir kez daha anladım. Uzun süredir blog yazdığım için kendi okurum artık beni tanıyor ve üslubumu da biliyor sanırım bu bloga bu tür şeyleri yazarken iki bin kere düşünmem gerekiyormuş. Çünkü anlaşılamıyorum.

Gidin de makyaj yapın'dan çok buradan alınması gereken mesaj makyaj yapmak istiyorsanız makyaj yapın, bunu kimsenin engellemesine izin vermeyin.! Ama kendinizi de bir ölçüp tartın, kadınsı olma isteğinizi bastırmaya mı çalışıyor musunuz.. Eğer benim gibi bu düşünceye varırsanız değişin, başkalarının düşüncesi değil, sizin isteğiniz önemlidir.

Bunun dışında zaten bunları yapmak gelmiyorsa içinizden dilediğiniz gibi giyinin.
Ne yapmak istiyorsanız yapın ama kendiniz için yapın..

Bunu da dilerim herkes okur da benzer bir suçlama ve "kendine güveni olmayan kadın" yakıştırması gelmez yine.

cesetizleri dedi ki...

zeytin,
üslubuma alışkın arkadaşların anlayabileceği bir yazı yazarak bir hata yaptım evet.

gidin hepiniz makyaj yapın demedim, demiyorum. Sadece bu tür bir şey istiyorsanız ve bu bastırılmaya çalışılıyorsa düşünün ve üstüne gidin.
Yoksa ister oryantal kostümüyle dolaş ister balık adam.

Ben "gerçekten" istediğini yapan herkesi desteklerim, destekliyorum.

Kitap ve Demlik dedi ki...

Demek istediğin şey gayet açık cesetizleri, rahat ol. Maksat muhalefetse ise senin yapabileceğin bir şey yok.

geleceksınıf dedi ki...

uslubunuzu bilmiyorum,ama bu yazıdan sonra fazla erkeksi ve öfkeli diyebilirim.Ben de işte, kadınlık giyimde miyimde makyajda değil beyinde başlar diyorum... Sadece arkadaşlarınızın okuyacağını düşünmeniz de ayrıca çok ironik.Madem buraya yazdınız davetli okuyucu ya da sadece arkadaşlar okuyup yorum göndersin diye bir ekleme de yapabilirsiniz...

mgntwmn dedi ki...

söylediklerine katılmakla beraber konuyu kısıtlı -sadece kıyafet açısından- ele aldığını düşünüyorum. başlığı okuduğumda kıyafet aklıma gelen son davranış ya da kendini ifade biçimi oldu aslında. sadece kıyafetlerimize yansımıyor, ruhumuza da yansıyor bence. jargonumuza, hal ve hareketlerimize. ben kendi adıma giderek maskülenleştiğimi hissediyorum ve bunu kendimi koruma bilinciyle yaptığımın farkındayım. ama bu işin sonu nereye varır onu bilmiyorum:))

cesetizleri dedi ki...

hye-herguncel, teşekkür ederim :)

cesetizleri dedi ki...

zeytin, sadece arkadaşlarım okur demedim, üslubum bilindiği için bir yanlışa düşmüş olabileceğimi söyledim.
Neden ısrarla tartışmak istediğini ise çözemedim.
Evet beyinde başlar. Reddetmeyi seçersen beynini ipoteklemiş olursun ve bu da davranışlara yansır.
Farklı bir şeyden bahsetmiyoruz yani.

cesetizleri dedi ki...

mgntwmn, kıyafet sadece görünen kısım elbette diğer davranışları en iyi, kişinin kendisi bilir.
Ben de tamamen başarmış sayılmam ama hâlâ çalışıyorum :)

Efsa dedi ki...

Ces, ne demek istediğin gayet net anlaşılıyor evet, ki yazdığın yoruumda da daha güzel anlatmışsın.

bir dönem annemle aramıda şöyle bir diyalog geçti. Çiçek bakçemizde toprakla yaprakla uğraşırken babamın sölediği bir şeye kahkaha attım. Evet yüksek sesli bir kahkaha idi ki kahkaha zaten yüksek sesle gülmektir bana göre. Ve bu annemi rahatsız etti. "Öyle gülme ayıp olur" dedi. Boşanmamın ertesi bir dönem olduğu için hala, kadınsal sorunlarla birbirimizi millet ne derlere kaptırmıştık. Anneme dönüp "neden dedim, dul kadınlar kahkaha atamaz mı" "Gayet açık bir şekilde "atamaz" dedi. Ama yine de attım. atmaya devam ettim.

Makyaja, kılık kıyafete eklenecek bir çok şey var dünyamızda. Bu da onlardan birisi idi.

Senin gibi düşünüp kırmızı ojeyi sürebildiğim ilk yaş 26 dır. :) o zamandan bu yana kırmızının ve pembenin her tonu mevcuttur çekmecemde. :)

Teşekkürler Ces, güzel bir konu idi.

Al Karısı dedi ki...

Toplumsal cinsiyetçiliğin dibe vurduğu bir yazı olmuş. "kadınlar yazıyor"da olması ironik mi nedir, belki de değildir. Bilemedim.

Önce Simone okusa gençlerimiz? Sonra "kadın"ın ne olduğunu sorgulasa? Hoş olmaz mı?

cesetizleri dedi ki...

Efsa, teşekkür ederim.

cesetizleri dedi ki...

ze z é , teşekkür ederim.

Azura dedi ki...

Uzun ve fazla yorumlar oldugu icin acikcasi hepsini okumaya usendim ama okuduklarimdan gordum ki ne kadar 'kit anlayisli' bir toplumumuz var. Uzulerek soyluyorum ki okudugunu dogru anlayamayan, baska yonlere ceken, hele hele ustune alinan, objektif dusunemeyen enteresan bir toplum ki bu duruma defalarca tanik oldum. Konu gayet acik ve net.

Acaip gozlerle bakildigina sahit oldum ama herhangi yorumlar duymadim acikcasi kimseden. Oda guzelmis.. :) O degil de yurdisindan gelen guzel bayanlara daha once hic kadin gormemis gozlerle bakan, laf atan erkekler ve kendi kadinlarina hem laf atan hem de bin laf eden yine ayni erkekler. Al bide burdan yak. Sen de renkli ya da acik giyinirsen sorun da disardan senin ulkene gelen kadinda sorun yok.

cesetizleri dedi ki...

Azura, biz tam alıştıramadık sanırım o da var. Bazıları sadece yabancı ülkelerden gelen kadınlarda görebilir bu tür şeyleri. Bizim kadınımızsa kaçınma davranışı seçiyor. Koşullanma diyebiliriz aslında buna. Dışarıdan olumsuz bir tepki geldiğinde o davranışı yapmaktan çekiniyoruz, kaçınıyoruz. Biz yapmadıkça da çevre alışmayıp yabancı kalıyor ve bizden birileri yapınca çok fazla dikkatlerini çekiyor.
Yılmamak lazım, bize düşen görev bu aslında. Yılmadan ne yapmak geliyorsa içimizden yapmak. Tepkilere aldırmadan kendimiz olabilmek..
Bir gün olacak bu ama o gün ne zaman gelecek bundan emin değilim maalesef.

hay sana ne dedi ki...

okuma özürlü olduğumuzu akıldan çıkarmamak gerekiyor
bazen de ölümüne muhalefet durumu var

ama bu durumlarda kendinizden şüphe etmenize gerek yok ki, gayet net ve anlaşılır yazmışsınız

Zaten beynim yeterince gelişmeden, neyi nasıl yapacağıma karar veremiyorum ki...
İyi bir kadın olarak (kimileri için baaayan) mesela dün spor salonunda millet ders başlama saatini beklerken spor salonuna giremeyecek yaştaki oğlu ile top oynayıp, kafamıza gelmesini pardon ile geçiştirebilecek "erkek" ayı yavrusuna susmam gerekirdi. Gençken susardım... 19-20 gibi bireysel özgürlüğümün sınırlarını keşfetmeye başladım, bir daha da susmadım