Kadınlar...
İlk tokatta ses çıkartmazlar, ama ilerleyen dönemlerde bir tokatla sınırlı kalmaz yaşanacaklar... İttirmeler, yumruklar, tekmeler, bir cisimle vurmalar takip eder genellikle. İnsanların öfke anlarında kontrollerini ne kadar yitireceklerini bilemeyiz. O kişi, karşısındakinin yakınlığından ziyade, bir insan – bir canlı olduğunu unutan bir yaratığa dönüşür. Ama dur demezler bazen. Tepkilerini, kırılganlıklarını dile getirmezler. Ne zaman dayak olayı ortaya çıkar biliyormusunuz? Erkeğin karıştırdığı haltlar bir bir açığa çıkar ve kadının kafasına o an dank eder. Bu adam senelerce beni dövdü der. O an iş “zaten” lere döner. Ortalıkta bir sürü zatenler, şöyleydiler, böyleydiler uçuşur. Haksızdır kadın bence burada. Kendine fiziksel şiddet uygulayan kocasına dur demediği için. Bir tokat olayını affetmeyen kaç kadın vardır düşündünüz mü hiç? Bu tokatla boşanan yada? Ama iş diğer olaylarla birleşince yardımcı etken gibi sunuluverir. Bana defalarca vururdu denir. E be kadın yeni mi geldi aklına desen diyemezsin…
"Biyolojik açıdan sinirlendiğimiz her an, vücudumuzdaki kanın kollarımızda toplandığını biliyormusunuz? Vurma eğilimi hissetmemiz bundan... Ya korktuğumuz anlarda, bacaklarımıza indiğini? Kaçma eğilimi hissetmemiz bundan... "
Ama bizlerin şiddet anlayışı çok farklı. Kadının şiddet gördüğüne inanmamız için illa yüzünün gözünün şişip kızarmasını, morarmasını bekler gibiyiz. Ben bile öyle bir durumda “aaa ama sabah iyi görünüyordu” diyebilirim. İnsanların özellerine inmedikçe neler yaşadıklarını bilemiyoruz. Çünkü hepimiz çok güzel maskeleniyoruz bu dayak olaylarında. Komşularımıza uygulanan bir şiddet söz konusu olduğunda, onu bırakın her kavga da bile duymamazlıktan geliyoruz. Perdemizi çekiyoruz, kapımızı kapatıyoruz ve maskelerimizi takınıp, hiçbir şey yokmuş gibi davranıyoruz. Her aile de olur diyoruz belki…
Bilmiyoruz… Suratının, makyajının, kıyafetlerinin altında ne morluklar olduğunu mesela… Yada beyinlerindeki anıların, görüntüsünün netliğini. Bence her kadının beyni uğradığı haksızlığı hatırlamak üzere kayda alması, 100 mega piksel görüntü kalitesi ile çekilmiş bir fotoğraf makinesi gibi… Olayların netliği her daim içlerinde.
Aşağıdaki yazıyı internet üzerinde buldum. Gerekli yasal uygulamalar içinde güzel bir kaynak. En azından neler yapılması gerektiğini basitçe ve herkesin anlayabileceği bir yazım tarzı ile anlatmış.
“Erkek şiddeti, kuşkusuz kadının evlilikte ve evinde uğradığı en yaygın haksızlıktır. Kadınlar aile içinde çoğu kez bu kaba güce maruz kalıyorlar. Erkek şiddeti, erkeğin kadına uyguladığı baskı, yıldırma, boyun eğdirme amacı güden, erkek iktidarını evde ve hayatın bütününde sürdürmeye yarayan bir mekanizmadır. Oysa gerek fiziksel şiddet, gerek psikolojik şiddet hem erkeğin hem de kadının yaşamlarına, ilişkilerine, işlerine, üretimlerine, çocuklarının ruh, beden sağlığına, eğitimlerine ve tabii tüm toplumsal yapıya çok büyük zararlar, yaralar açar.
Aile içinde kadına karşı uygulanan şiddet fiziksel, duygusal, ekonomik, cinsel, tehdit, çocukları kullanma, kadını çevresinden ayırma şeklinde olabilir.
Kadınların aile içinde maruz kaldığı şiddete karşı;
- Önce evine yakın bir karakola giderek şikayet etmesi gerekir.
- Polis memurları “nasıl olsa savcılığa gidecek, o nedenle doğrudan doğruya oraya başvur” deseler de karakoldan şikayetinin tutanağa geçirilmesinde ısrar edip, imzalatılmak istenen yeri okuduktan ve söylediklerinin dışında birşey yazılmadığından emin olduktan sonra
- Tutanağı imzalayıp mümkünse bir örneğini, değilse tarih ve numarasını alınması gerekir.
- Bu şikayet başvurusu üzerine karakolun yapması gereken, şiddete maruz kaldığını ileri süren kadını yetkili hükümet tabibine ya da adli tıp doktoruna gönderecek ve şiddetin belirtilerine ilişkin bir rapor alınması gerekir.
Bu raporla koca aleyhine ceza davası açılması kadının şikayetine bağlıdır. Eğer kadına uygulanan şiddet en az 10 gün ve daha fazla bir süre günlük işlerini yapmasına engel olacak bir durum yaratmışsa ya da vücudunda kalıcı bir iz bırakmışsa, savcılıkça koca aleyhine kamu davası açılacaktır.
Aile içinde şiddete maruz kalan kadının, kocası aleyhine cezai yönden şikayet etmek ve dava açılmasını sağlamak dışında, boşanma davası açmaya, bu nedenle manevi tazminat istemeye, sulh hukuk mahkemesi hakimine başvurarak ayrı bir ikamet edinme talebinde bulunmaya hakkı vardır.
Ayrıca evlilik, insanların cinsel gereksinimlerinin yasala uygun bir biçimde karşılandığı bir kurumdur. Türk Ceza Kanunu’na göre maalesef evlilikte ırza geçme söz konusu değildir. Ancak cinsel ilişkiye zorlamak amacıyla şiddete başvurulmuşsa Yargıtay’ın bazı kararlarında bunun suç olduğu kabul edilmiştir. Kadın kocası tarafından istemediği cinsel davranışlara zorlanması durumunda da şikayette bulunabilir ve şiddet kullanılarak buna zorlanmışsa boşanma davası açabilir. Şiddetin kullanıldığını doktor raporu vb. şekilde ispat edebilen kadın, kocasından manevi tazminat da talep edebilir.
Aile içinde eşlerden biri diğerine, çocuklara ya da çocuklar tarafından ebeveynlerine karşı terbiye yetkisini kötüye kullanmak, birlikte yaşanan aile bireylerine fena muamelede bulunmak şeklinde cereyan ederse, takibi şikayete bağlı olmak üzere, taraflardan herhangi birisi, kötü muamelede bulunan aleyhine şikayette bulunabilir. Eşler arasında böyle bir olay cereyan ederse aynı zamanda boşanmaya, ebeveynler ile evlatları arasında cereyan ederse velayetin, vasi ile vesayet altında bulunan bir kimse arasında cereyan ederse, vesayetin ortadan kaldırılmasına karar verilebilir.
(Örneğin evdeki kocanın, eşi kadın ile ergin olmayan çocuklarını soğukta ve yoksulluk içinde sokağa atması hali, manevi cebir yoluyla eşin ters ilişkiye zorlanması halleri gibi...)”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder